Üstad Bediüzzaman, bir savunmasında, mahkeme heyetine hitaben; “Madem Allah`ın hüküm ve kanunlarını benimseyip uygulamıyorsunuz, hiç olmazsa kendi kanunlarınıza sadakat gösterip samimi davranınız” der.
İslami tesettür ve buna bağlı olarak başörtüsü hakkında, devletin resmi bir kurumu olan Diyanet İşlerinin resmi görüş ve fetvası aynen şöyledir.
“DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU BAŞKANLIĞI:
SAYI: B. 02. 1. DİB. O. 10. / 212
KONU: TESETTÜR
KARAR NO: 6 / KARAR TARİHİ: 3.2.1993
Soru: Başörtüsünün dinimizce hükmü nedir?
Cevap: 1) Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları; 2) Kadınların, el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan erkeklerin yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri; 3) Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları dinimizin; Kitab, Sünnet ve İslam alimlerinin ittifakı ile sabit olan KESİN EMRİDİR. Müslümanların bu emirlere uymaları, dini bir vecibedir...”
(İslami sorumluluk büluğ çağı ile başlar.)
Soru ve sorun şu; devlet tesettürün ve bağlı olarak başörtüsünün Allah`ın (cc) bir emri olduğunu, Müslüman birey için dini bir vecibe olduğunu bildiği halde, neden yasaklama yoluna gider. Neden teminat altında olduğuna söz verdiği, kişinin inancına, ibadetine, hürriyetine müdahale edip engel olur? İyice anlaşılması için şunu soralım. (Canlı örnekleri çoktur.)
Türkiye`den; Almanya`ya, Belçika`ya, İngiltere`ye, ABD`ye göçenler kız çocuklarını ilkokuldan itibaren, hiçbir sorun ve engelle karşılaşmadan başı örtülü olarak okullara gönderebiliyorlarken, %99 Müslümanlığıyla dem vuran, yeri geldiğinde İslam aleminin öncülüğüne ve sorun çözücülüğüne soyunan Türkiye`de, neden bir Müslüman çocuğunu kendi vergisi ile yapılan okullarda okutamıyor? Bu kendi içinde tutarsızlık ve çelişki değil midir?
Halkın millet vekili seçtiği Merve Kavakçı, başı örtülü diye Meclise sokulmadı. Vatandaşlıktan çıkarıldı. Ama gittiği Amerika`da başı örtülü olarak Üniversitede hocalık yapıyor. Kızları da ilkokuldan Üniversiteye kadar, eğitimlerinin her aşamasında, başörtüsü ile okudular.
Fakat yeri geldiğinde de, devlet ve hükümet yetkilileri, İslam düşmanı olarak bilinen ABD ve müttefiklerine karşı, İslam aleminin yılmaz savunucusu rolüne soyunuyorlar. Bu resmen Müslümanların gözünü boyamaktır. İslam`ın siyasi amaçlı kullanılması tam da budur. Açık bir ifade ile, ulusal menfaatlerini İslam`ın ve Müslüman aleminin sırtında taşıtmaktır bu.
Şu başörtüsü yasağı, Türkiye`nin, (devlet olarak), İslam`a karşı gerçek samimiyetinin, durumunun ve konumunun hakiki göstergesidir.
Batılı bir araştırmacının, Türkiye üzerine hazırladığı bir raporda yer verdiği ilginç bir ifade var. “İslam alemi içerisinde, din duygusu olarak yüksek, ama itikat -iman olarak en zayıf olanı Türkiye`dir.” der...
Gerek “kamusal alan” olarak kodlanıp ipotek altına alınan toplumsal yaşam alanlarındaki tesettür yasağı, gerekse de öğretim alanlarında başörtüsünün yasaklanması bu tespiti haklı çıkarmaya yetiyor. Güya üniversitelerde başörtüsü noktasında fiili bir rahatlama sağlanmıştı. Onun da yasal güvencesi olmayan, bir rahatlatma olduğu, bazı üniversitelerde, isteyen öğretim elemanlarının yasağı halen devam ettirebildiklerini göstermeleri ile günyüzüne çıktı.
Yine “ilköğretimde başörtüsü olur mu?” karşı çıkışıyla toplum yanıltmaya, dindar insanlar da bir yanlışa sürüklenmeye çalışılıyor. Tesettür Allah`ın emridir. Kız çocuğunun büluğa ermesi ile başlar. Akıl baliğ olup, Rabbine yönelmek isteyen için bir ibadettir. İbadete müdahale olmaz... Olmamalıdır. Devlet de toplum da, Müslüman aileler de Rabbine yönelen bireye ve inancına saygılı olmalıdırlar.
Bu yüzden soruyoruz. Lise son sınıfa giden bir kız öğrenci ile, aralarında birkaç ay yaş farkı olan üniversite birinci sınıftaki bir kız öğrencinin Allah`ın (cc) tesettür emri noktasında, farkları var mıdır?
Madem devlet aklı -gelinen noktada- üniversitede başörtüsünün bireysel bir hak olduğunu, inancın gereği olduğunu, zımnen de olsa kabul ediyor; aynı hakkın, aynı gerekçelerle, liseli bir genç kız için de üniversiteyi bitirip mesleğe atılan bir hanım için de olduğunu kabul etmelidir. Aksi takdirde bu hem ayrımcılık hem de insanlık ayıbıdır. Türkiye de biran önce bu çelişkiden, bu tutarsızlıktan ve bu insanlık ayıbından kurtulmalıdır.
En önemlisi de; Allah azze ve celle`nin emirleri, okullara bürokratik ve otokratik yaklaşımlara göre taksimlendirilemez.
Müslümanlar da duyarlı olmalıdırlar. Kutsal olan Allah-u Tealâ`nın hukukudur. Din adına devlet kutsanamaz. Ferdi, milli, ulusal çıkar ve menfaatler İslam`ın sırtında taşıtılmamalıdır.
Nihayetinde ölüm ve Allah`ın (cc) huzurunda hesaba durmak vardır. Akıbet muttakilerindir. Allah`a emanetsiniz.