Selahaddin-i Eyyubi`nin pek öne çıkarılmayan ve dolayısıyla da pek bilinmeyen bir yönü vardır ki, İslam Ümmetinin bugünkü hali için etkili bir sulh ve selamet reçetesi olabilir.
Zaten “SALAH ED-DİN” lakabı, İslam Ümmetinin o gün içine düştüğü ve bugünden pek farklı olmayan durumuna Selahaddin-i Eyyubi`nin sulh ve ıslah katkısından; çok başlılıktan çıkarıp birliğinin sağlanmasından dolayı ona layık görülen bir lakaptır. Gerçek ismi Yusuf bin Necmeddin-i Eyyubi`dir. “SALAH – EDDİN” Dindeki sulh demektir.
Selahaddin-i Eyyubi, tarih sahnesine çıktığı tarihe bakın, hangi görev ve sorumlulukları üstlenmiş.
Selahaddin, hem Zengi devletinin Müslüman ordusunun başkomutanıydı. (Nurettin Zengi`nin de vekili Sünni ve Hanefi idi)Hem de Mısırdaki Fatimi Devletinin Halifesinin baş veziri olmuştur. (Fatimiler Şiiydi. Abbasi Hilafetinden ayrı ve ikinci bir hilafet kurmuşlardı. Devlet içinde karışıklık çıkınca, Fatımi Hilafesi Nureddin Zengi`den yardım istemiş Nureddin de Selahaddin`in Amcası Şirkuh (Şerkuj) komutasında bir orduyu Mısır`a yardıma göndermiş. Selahaddin de amcasının yardımcısı olarak oraya gitti. Mısır`a gittikten sonra Şirkuh vefat edince Nureddin Zengi, Selahaddin`i oradaki ordunun başkomutanlığına, Fatımi Halifesi de (Adid li Dinillah) Selahaddin`i vezirliğe tayin etti.)
Selahaddin ise Şafii idi ve ümmetin o günkü şart ve yapısı gereği Abbasi Halifesine bağlıydı. Dedesi Şadi ve babası Necmeddin Eyyubi, Abbasi hilafetinde, Tıkrit valiliği yapmışlar. Bu yüzden Abbasi Halifesi ile Eyyubi ailesi arasında bir bağ vardır. Zengi Devleti ile Abbasi Hilafeti arasındaki bir savaşta, Selahaddin`in babası Necmeddin Eyyubi, Zengi Devletinin başı İmaduddin Zengiyi (Nureddin zenginin babası ) ölümden ve halifenin elinden kurtararak yurduna sağ salim dönmesini sağlar. Bu yüzden bir vefa borcu olarak, Zengiler, Eyyubi ailesini yanlarına davet eder ve vali olarak tayin ederler. Ama buna rağmen Eyyubi ailesi ve Abbasi Hilafeti arasındaki bağ devam eder. Zaten sonra Fatımi Halifesi Adid Li dinilllah vefat edince, Selahaddin Mısır`da ikinci bir halifenin seçilmesine müsaade etmez ve Hutbeyi Abbasi Halifesi (Musta`zi Bi emrillah – 1171) adına okutur. Böylece ümmet arasındaki çok başlılığa ve Hilafetin çift başlılığına son veriyor.
Buna mukabil olarak da Abbasi Halifesi Musta`zi Bi Emrillah da, Nureddin Zenginin ölümünden sonra, karşı çıkışlara rağmen, Selahaddin`in Mısır ve Zengi devleti üzerindeki Hükümdarlığını kabul edip tanıyacak ve kendisine hükümdarlık teklif edecektir (1175). Nureddin Zengi`nin vefatından sonra oğlu İsmail Nureddin Zenginin küçük yaşta olmasından dolayı Selahaddin, Nureddin Zengi`nin dul kalan eşi ile evlenir. Bu yolla Zengilerin diğer atabeylerinin tepkilerini de hafifletmeye çalışır. İsmail Nureddin`in vefatından sonra da, Zengi devleti ile beraber, Selahaddin-i Eyyubi`nin hükümdarlığı Batıda Trablus`tan (bu günkü Libya) başlar, doğuda Hemedan`a (bu günkü İran) ulaşır. Güneyde Yemenden başlar, Kuzeyde Azerbaycan sınırlarına ulaşır.
Kudüs`ün Fethinden önce Mısır`ı merkez yapan Selahaddin, Dımaşk (Şam), Halep, Humus, Kerek, Balabek, Meyafarkin, Amid (Diyarbakır), El-Cezire, Ruha, Ceber, Birecik, Banyas, Hama, Busre, Yemen, Hısnakeyf (Hasankeyf) beyliklerinde de coğrafi bütünlük sağlamıştır.
Hilafetteki birlik ve bu coğrafi bütünlüğün yanında ümmetin mezhep ve meşrebi uyumunu sağlamak amacı ile büyük medreseler inşa etmiş, dört mezhep âlimleri bir çatı altında ders verebilmesine imkân tanımıştır. Tasavvuf ve tarikatlara sıkıntı yaşatılmamış, hatta Selahaddin-i Eyyubi`nin bizzat zikir halkalarına katıldığı kayıtlıdır.
Bu sulh ve de uyumun sağlanmasından sonra Selahaddin, asıl maksadı olan Kudüs-ü Şerifin fethine yönelmiş, 80 yıldır ibadete kapalı tutulan ve işgal altındaki Mescid-i Aksa`yı azad ederek, ümmeti ilk kıblelerine, Kuds-ü Şerif-i de ümmete kavuşturmuştur. Maalesef Selahaddin, Haçlılar karşısındaki mücadelesinde, ümmetin asli unsurları tarafından, çoğu kez yalnız bırakılmıştır. Yorucu bir mücadele ve Kudüs`ün Fethinden sonra 1193`te Selahaddin Eyyubi, Rahmet-i Rahmana kavuşur. Şam`da defin edilir. Maalesef Şam bu gün yine kan ağlamaktadır.
Abdulkadir Turan Hoca, Selahaddin üzerine yaptığı bir çalışmasında “Selahaddin`i dünü öğrenmek için değil, bugünü anlamak için okumak gerekir” tespitinde bulunur. Hakikaten İslam ümmetinin ve coğrafyasının içinde bulunduğu keşmekeşten kurtulması için Selahaddin`in pratiği elzem bir reçete gibidir. Çünkü iyice tetkik edilirse, Selahaddin-i Eyyubi`nin karakter ve pratiğinin hamurunda, Hz. Ömer (radiyallahu anh)`in adaletinin mayası vardır. Yoksa Şafii olan Selahaddin Hanefi olan Zengi devletinin başkomutanlığını, Şii olan Fatımi Hilafetinin vezirliğini, Sünni olan Abbasi hilafetinin bir hükümdarı olmasının ve neticede İslam ümmetinin “SALAH ED-DİNİ” olmasının nasıl üstesinden gelebilirdi? Ayrıca Selahaddin`in can düşmanı olan haçlılar bile onca eser, kitap ve filmlerinde Selahaddin`in insaniyet, onur ve şerefine vurgu yapmadan geçememişlerdir. İslam ümmetinin sulh ve ıslahı duası ile Allah`a emanetsiniz.