Merhum Yazıcıoğlu`nun bir suikaste kurban gittiği, yakın çevresi ve bir kısım gazeteciler tarafından neredeyse kesin kabul ediliyor.
Bir de, suikast konusundaki iddialar, eğer doğrulanırsa Yazıcıoğlu`nun ölümünü gölgede bırakacak cinsten... Nitekim BBP Başkanı Mustafa Destici`nin Mayıs ayında yaptığı basın toplantısında olayı araştırmalarından dolayı, kendilerinin de “tehdit aldıklarını” belirtmesi, iddilarının yabana atılacak cinsten olmadığını pekiştiriyor. Cumhurbaşkanı`nın Devlet Denetleme Kurulu`nu devreye koyması, Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı`nın soruşturma başlatması da işin ciddiyetini ortaya koyuyor.
Bu iddialardan biri uzandığı boyutları itibari ile çok önemlidir. İddia şu ki: Yazıcıoğlu`nun, israil`in Urfa hakkında bir projesine dair önemli bilgilere ulaştığı; Bu bilgilerin kayıtlı olduğu Yazıcıoğlu`nun bilgisayarının olaydan hemen sonra evinden alınarak kaybedilidği (!); Bu bilgisayarın kaybolma meselesinin parti içinde de önemli sorunlara sebep olduğu; Yazıcıoğlu`nun ulaştığı iddia olunan bilginin ise;
“... israil`in son 20 yıl içinde 20 bin civarında hamile Yahudi kadının doğumlarının farkedilmeyecek şekilde, Urfa ve ilçelerindeki hastahanelerde gerçekleştirildiği, böylece şu an 20 yaş ve altı en az 20 bin kadar “Urfa doğumlu” Musevi`nin sağlandığı, bunların ileriki süreçte “Arz-ı Mevud” projesi çerçevesinde bu bölgeye yerleştirileceği; Bunun için de GAP bölgesinde israil ve ABD`li bazı şirketler aracılığı ile büyük çiftlikler halinde projelendirilen araziler satın alındığı şeklinde...
(Tam da bu noktada, Doğruhaber Gazetesi`nde bu köşede yayınlanan, 3 Haziran 2011 tarihli “Filistin`i İşgal Projesi şimdi Mezopotamyada devrede” yazısına tekrar göz atılması izah edici olur.)
Muhtemelen bu iddia, “Kalkınma idaresinin” israil`in bir devlet kuruluşu olan “Mashov” Firması ile GAP bölgesinde ortak yürüttüğü “Tarımsal geliştirme projelerinin” kapsam ve amaçlarını yeniden gündeme getirecektir. Medyanın, israil ve ABD`nin (hatta tüm yabancı organizasyonların) GAP bölgesindeki çalışma ve projelerine mercek tutması isabetli olacaktır. Yahudilerin Urfa yakınlarında ki Hz. Yusuf`un (as) içine atıldığı söylenen kuyu`dan dolayı, Urfa`ya özel bin önem verdikleri, öteden beri bilinen birşeydir…
TBMM`de duyarlı bir Milletvekili, ya da Urfa Milletvekillerinden biri özellikle Tarım-Gıda ve Hayvancılık Bakanı`nın yanıtlaması istemi ile;
“Gap bölgesinde, Batılı (ABD-AB vs) ve israil kökenli kaç şirketin iş yaptığını; Bunların ne kadar arazi aldıklarını; israil organizasyonu “Mashav” ve benzeri şirketlerin, “Kalkınma idaresi ile hangi projeleri gerçekleştirdiğini;”
Benzer şekilde yine duyarlı bir Milletvekilinin de, İçişleri Bakanı`nın yanıtlaması istemi ile; “...Pasaport ve Hastahane kaynaklarının taranarak iddia olunduğu şekilde “URFA DOĞUMLU” israil ya da Türkiye vatandaşı Yahudilerin olup olmadığı; var ise bunların kaç kişi olduğu;” şeklinde Meclise Gen-Soru vermesi hem konunun önemi açısından, hem de bölge halkının bu konudaki tereddütleri açısından çok isabetli olacaktır.
Unutulmamalıdır ki Yahudilerin Filistin`i işgal süreci de orada “Tarımsal Birlik Projesi” adı altında ilk siyonist yerleşim bölgesi “Peatch Ticvâyı” kurmaları ile başlar. 1882-1903 arası ise Doğu Avrupa`dan ilk siyonit göç dalgası başlatılarak 3500 kaçak Yahudi göçmen Filistin`e yerleştirilir. Bu kaçak Yahudiler tarım işçisi şeklinde Filistin`de kamufle edilirler. Sonra tarım tabanlı bir nevi komün şeklinde “kibbutzlar” inşa edilir. Tarım tabanlı kibbutzlar (yerleşim olanları) sonradan sanayileştirilerek bu günkü israil işgal organizasyonu oluşturulur. Bugün bile devam ettirilen ve sayıları 2500`ü bulan kibburtzlar, israil`in kuruluşunda asıl unsurdurlar.
Yahudilerin Aşağı Fırat havzasına gösterdikleri benzer bir ilgiyi de Ermeniler, yukarı Fırat havzasına gösteriyorlar. Van dolaylarında benzer ilginç projeler de işletiliyor.
Van depreminden önce; Başbakanın bizzat açıkladığı ve Kanadalı mühendislerin tasarlayacağı (!) Van gölü kıyısında “Efsaneler Şehri ve Nevroz Ateşi” temalı tarihi bir şehrin kurulacağı da bölge halkını epey tedirgin etmişti ki Van depremi oldu, “ilahi Takdir” bu şüpheli projeyi askıya aldı. Çünkü bölge halkı, Diaspora Ermenilerinin, Van Gölü kıyısında güya- ABD ve Kanadalı Emekli askerlerin dinlenmesi amacı ile “Tatil Köyleri” satın alma gibi sinsi projelerine önceden de vakıftı.
Benzer şekilde “UNESCO” tandanslı ve Avrupa-ABD tarafından desteklenen tarihi şehirler kamuflesi ile Mardin, Hatay, Urfa gibi şehirlerde de ilginç projeler işletiliyor.
Mardin Merkezli, Büyük Asur Devleti için de bazı “dernek federasyonlarının” faaliyetlerinin olduğu, Süryanilerin bölgeye göçlerinin sağlanması amacı ile yerleşim bölgelerinin inşa edildiği, özellikle Hakkari bölgesindeki 4 bin kadar Süryani`nin bu amaçla örgütlenmeye çalışıldığı da bölge halkının ayrı bir tedirginlik konusu.
Bu tür konuları araştırmak ile Yazıcıoğlu`nun ölümü arasında bir bağ var mı, araştırılmaya değer...
Öte yandan, BBP`nin de açıkladığı, CİHAN haber ajansının gündem ettiği, Yazıcıoğlu`nun helikopterinin havada olduğu sıradaki Malatya Erhaç Havalimanından kalkan 4 savaş uçağı ve kazadan iki buçuk saat sonra olay yerine iniş yapıp Yazıcıoğlu`nun helikopterinden parça söken ve bir tanesinin Güney Kıbrıs Rum kesimine uçtuğu tespit edilen iki helikopterin sırrı ortaya çıkarılıp açıklanmalıdır.
Aksi halde DDK`nın Yazıcıoğlu`nun kazasını sadece helikopter egzoz borusundaki bir çatlaktan “ortama” sızan karbonmonoksit gazına bağlaması pek inandırıcı olmaz. Herkesin bir hesabı, Allah`ın da bir hesabı vardır.
Allah`a emanetsiniz.