Çözüm süreci ile ilgili ilginç gelişmeler yaşanıyor. KCK, Kandil`den yaptığı son açıklama ile ateşkesi bitirdiğini ilan etti ve silahları tekrar kullanacağını duyurdu. Ateşkesi bitirme ve silah kullanmak için öne çıkardığı gerekçeler ise, “askeri amaçlı barajlar ve yollar ile kalekollar yapma” oldu. Yani devleti, yemeği gözüne kestirip bahane olarak da suyunu bulandırmakla suçladığı kuzu olarak görüyor artık.
Halbuki daha üç beş yıl önce böyle miydi?
Hatırlayın çözüm sürecinden önce HDP`li milletvekilleri -ve hatta Kandil- yalvarıyorlardı. Hasip Kaplan ve Aysel Tuğluk`un o dönem mecliste yaptıkları konuşmalara bakın internet arşivlerinden, adeta yalvarıyorlar ve kendilerini TSK`ya pazarlamaya çalışıyorlar: “Laikliğin garantisi olduklarını, TSK ile düşünsel ve işlevsel olarak aralarında pek fark olmadığını, sorunun diyalog eksikliğinden, bir araya gelememekten kaynaklandığını...” ifade ediyorlardı. Kandil`den yapılan açıklamalarda da önlerinin açılmaması durumunda bölgede “Kürt Haması”nın güçleneceği ifade ediliyordu. Tabi bunlar kamuoyuna yansıyanlar, bir de kapalı kapılar ardında olanlar var, onu da kamuoyu bilmiyor.
Ne olduysa bundan sonra oldu. Çözüm süreci adı altında HDP ve PKK`nın önü açıldı ve bunlar güçlendirildi.
Kurulan oyun üzerinden “Kürt Haması” olarak lanse edilen yapılar zayıflatılırken, arka planda tehdit olarak görülen bölgedeki İslami yükselişin de önü alındı.
Çözüm süreci, Türkiye`nin kendisini merkezde sandığı bir “oyun kurucu”luktu.
Hatırlarsanız Türkiye dışarıda “oyun kurucu” olacağını duyurmuştu. Bu, Türkiye`nin iradesi miydi, yoksa ülkenin başındakilerinin kulaklarına birileri mi fısıldamıştı bilemiyorum. Anladığım kadarı ile dışarıdaki dostları (!) Türkiye`ye “artık sen de oyun kurucu olabilecek güçsün” diye fısıldadı ve bununla Türkiye`yi oyun sahasına çekti.
Dışarının dostları (!) Türkiye`yi, dışarıda gerçekleştireceği “oyun kurucu”luğu için içerden başlaması gerektiğine inandırdı. İçerdeki oyunun adı “çözüm süreci” konuldu ve muhatap aktör olarak da HDP/PKK belirlendi. Hükümet oyunu satranç zannetti ve şahı avucunda biliyordu. Ama şimdi ortaya çıktı ki oyun, “Bizans oyunu”ydu ve eldeki şah da bir piyondur. Gerçi biz bunu çokça haykırdık ama sağır sultana ve “büyük oyun kuruculuk” rüyaları görenlere duyuramadık.
Geldiğimiz noktada sadece içeride değil, dışarıda da Türkiye`nin “zanni” “oyun kurucu” olarak bulaştığı bütün sorunlar Türkiye`nin ayağına dolandı.
Hükümetin başındakiler belki bunu plan hatası olarak görebilir, meselenin özü hiç de öyle değil. Aslında Türkiye`nin bu büyük oyunu bitirmeye yönelik aşamalı bir planı da yoktu, güvendiği tek şey; elinde bildiği “şah”tı. Kendisi bütün oyunu elindeki şah üzerine oynarken, emperyalist akıl ise, kurduğu oyun planında Türkiye`nin elindeki şaha piyon olarak yer vermişti. Yani emperyalist akıl daha büyük oyun oynamış, içerde ve dışarda bu oyun merkezli siyasi, askeri pek çok alanda çok ciddi hamlelerde bulunmuştu, Türkiye ise sadece şah zannettiği Öcalan`a kilitlenmiş ve oyuna gelmişti.
Seçim sonrası Kandil bile yaptığı açıklamada Öcalan`ın bir piyon olduğunu ortaya koydu.
Şimdi ne olacak?
İşler o kadar sarpa sardı ki. Ve ipin ucu o kadar elden kaçtı ki... Türkiye şu anda sürecin başladığı eski şartlarında da değil. KCK`nın son hamlesi de buna yönelik. Son hamle, nihai olarak büyük planın bir parçası olsa da şu andaki siyasi atmosferi belirlemeye yönelik bir hamle.
Bu hamleden zannedersem iki şey hedefleniyor:
1- Seçim öncesi büyük yatırımın yapıldığı ve seçim sonrası da belirleyici rol biçilen HDP`nin, gündem ve inisiyatif kaybetmesi üzerine tekrar HDP`ye irtifa kazandırmak.
2- Hükümeti kurma görevi verilen AK Parti`nin kuracağı koalisyonda, çözüm sürecinde silahı göstermek üzerinden koalisyon ortağını belirlemek.
Çözüm sürecindeki yanlışlardan dolayı maalesef Türkiye şu anda bu süreç adı altında teslim alınmış durumda.
Örgütün gerçekleştirdiği 6-7 Ekim katliamlarını devlet, ateşkesi bozma gerekçesi kılmazken, devletin yaptığı barajları örgütün ateşkes sebebi kılması bütün süreci özetliyor. Bu gidişle oyun kötü bitecek gibi. Yarın Kandil, müzakerelerin yeri olarak Kandil`i şart koşarsa şaşırmayın!
O gün gelirse, sürecin dahi mimarları Atalay ve Akdoğan Kandil yollarını aşındırırlar artık.