Kurban Bayramı`nın son gününde başlayan vahşi olaylar Türkiye`nin bir gerçekle uyanmasına sebep oldu. Bütün Türkiye PKK/HDP`nin gerçek yüzünü gördü. Kurban eti dağıtan gençler, sıkıştırıldıkları apartmanın dairesinde ev sahibi tarafından vahşi saldırganlara ihbar ediliyor. Gözü dönmüş saldırganlar bu gençleri bıçaklıyor, kurşunluyor, üçüncü kattan aşağı atıyor. Hınçlarını alamayıp araba ile üzerlerinden geçiyor, başlarını taşlarla eziyor, başlarını kesmeye çalışıyor, benzin döküp bedenlerini yakmak istiyorlar. Bunlar yaşanırken kadınlar zılgıt çalıp gözü dönmüş gençlere motivasyon sağlıyor. Özellikle Kürtler ama bütün memleket PKK`nin yetiştirdiği fırtına gençliği ve Kürt halkını dönüştürdüğü değersizliği acilen görmeli ve gündem konusu yapmalı. Ayrıca herkes hesabını iyi yapmalı. Bu görüntüleri biz ancak Orta Afrikalı Hıristiyan çetelerin Müslümanlara yönelik saldırılarında ve aynı şekilde Arakan`da Budistlerin Müslümanlara yönelik saldırılarında gördük. Bu vahşet bize şunu gösterdi; PKK devletleşirse buralar, Arakan`a, Orta Afrika`ya dönecek. Müslümanlar her türlü vahşete maruz kalacak. Bütün Türkiye buna şahit oldu. Gerçi her ne kadar Türkiye PKK/HDP`nin bu vahşeti ile ilk defa karşılaşsa da biz bu vahşeti 90`lı yıllardan biliyoruz. Bu vahşetin en barbarcasını 90`lı yıllarda yaşadık.
PKK az mı gencin gözlerine naylon eritip döktü, gözlerini oydu veya gözlerine çivi batırdı, yüz derisini yüzüp ayağına çivi ile çaktı, burun ve kulaklarını kesti, sonra ibret olsun diye köy meydanında çarmıhladı. Korkunç değil mi? Bu son olaylar yaşanmasaydı kimse bunlara belki inanmayacak ve biz de belki kimseyi inandıramayacaktık. Ama son saldırılar her şeyi açıklıyor. Bu yaşanan birkaç gün, aslında son 25 yılın özetidir, 90`lı yılların aynasıdır. Her şeyi izah ediyor.
Bugünün aydınlığında yaşanan bu olayları bile PKK/HDP çarpıtıyor. Hâlbuki her şey gün gibi ortada; PKK militanları aylardır bir kesim Müslümanları sizi öldüreceğiz diye tehdit ediyordu, HDP suçluyor ve adres gösteriyordu, YDG-H resmi adresinden, HÜDA PAR üyelerini öldürün talimatı veriyordu ve son saldırıları üstleniyordu. PKK medyası olaylar esnasında ev, işyeri adreslerini, araç plakalarını açıktan verdi.
PKK/HDP bütün türevleri ile kitlelerine İslami kesimlere karşı nefret, kin ekmenin algı operasyonunu yalan, iftira ve açıktan itham ile gerçekleştirdi. Algı operasyonları ile birlikte saldırılar tamamen planlı ve hazırlıklı yapıldı. Her şey böyle gün gibi yaşandı.
Peki, bu neden görülmedi? Bu şiddette olacağını tahmin etmemekle birlikte bu saldırıların olacağını duyurmaya çalıştık.
Hatırlarsınız, seçim sonrası Lice`de Mikail Ayık adlı belediye meclis üyesi adayımız, köyünde saldırıya uğradı, biri kadın üç kişi yaralandı. Aynı hafta bütün köylere inen eli silahlı PKK militanları HÜDA PAR`lı bildiği veya HÜDA PAR`a oy çıkıp, dindar kişiliklerinden dolayı oy veren olarak tahmin ettiği kimselere topyekûn tehditler yapıldı, bazı ihtiyar anne babalar darp edildi, hakarete uğradı ve köylerini boşaltmaları istendi. Yoksa onları öldüreceklerini söylediler. Kalktık bunu hükümetle paylaştık, batıdaki ve doğudaki tüm kesimlere, medya mensuplarına bunu göstermeye çalıştık. PKK çözüm sürecini fırsat bilerek devletin bıraktığı boşlukta, devlet provası yapıyor; vergi adı altında tüm esnaftan haraç topluyor, mahkemeler kurmuş istediğini istediği gibi yargılıyor, YDG-H çeteleri adında asayiş birlikleri oluşturuyor, kontrol noktaları kurup savcınıza dahi kimlik soruyor, İslami cemaat, parti, dernek mensuplarına saldırıyor, bu çatışmaya dönüşme riski barındırıyor... Hâsılı dedik, dedik ama kimseyi harekete geçiremedik. Hatta çoğu bizi dinlemek için görüşmeye dahi yanaşmadı.
Hükümet, PKK ile yapacağı evliliğin tatlı rüyasını görüyordu. Arada bir dokunup uyandırmak istedik; bakın evlilik yapmaya çalıştığınız bu gelini tanıyoruz, bu gelin geçimsizdir, huysuzdur, şeytandır, evinizi cehenneme çevirir diye ama hükümet allandırdığı, ballandırdığı gelinle evliliğin öyle derin hayallerine dalmıştı ki, biz uyandırmak için dokundukça, onlar rüyadan uyandırılmanın rahatsızlığını sergiledi ve derin rüyalarına daldılar. Medya da gündem yapmadı. Bugün bu yaşanan olaylarda devlet kurumlarının ihmali ve art niyeti var ama uyarılarımızı dikkate almayan hükümetin, medyanın ve inisiyatif sahiplerinin payı da var o gençlerin kanında. Uyarılarımızı dikkate almış olsalardı, belki bu gençler yaşıyor olacaktı. Bu ölümler yaşandı ve vahşet görüldü. Bundan sonra herkes yapılmasını gerekeni yapacak mı? Gezip, gördüğüm kadarı ile maalesef inancım yok. Çünkü herkes çabucak partisel, grupsal, cemaatsel, kişisel hesapları doğrultusunda bir moda girdi. Kimisi hemen uyku moduna geçti tekrar, kimisi PKK/HDP`yi aklama/paklama üzerinden meşrulaştırmak için kolları sıvadı, kimisi de hükümetin paralel ile mücadele cephesine kırdı direksiyonu. Her şeyi paralele yıkıp PKK/HDP`e ile yola devam dedi. Kimisi de bu vahşetin asıl müsebbiplerini, faillerini, saldırıları gerçekleştirenleri ve mağdurlarını göz ardı edip uluslar arası bağlantılara yoğunlaştı. Bir veled-i zinanın doğacağını söyledik, kimse inanmadı. Şimdi bu veled-i zina doğunca başladılar, bu fahişe ile kim ilişkiye girmiş tartışmasına. Bu fahişe herkes ile ilişkiye girmiş ve girebilir.
Yani bu son olayların arkasında ABD olabilir, Avrupa ülkeleri olabilir, hatta kimilerinin dediği gibi İran da olabilir. Arka planı karanlık bir hesabın biz göz önünde olanına bakıyoruz. Ortada vahşice saldıran bir PKK/HDP var ve Karlıova`da son şehit edilen Fethi Yalçın kardeşimiz ile birlikte biz birer birer öldürülüyoruz ve devlet bütün kurumları ile ortada yok. Vahşi saldırılara müdahale etmeyen, vatandaşının can güvenliğini sağlamayan devlet, yapılan saldırılarla ilgili de soruşturma yapmıyor. 9 Ekim de Karlıova`da evinde saldırıya uğrayan ve sonra hastanede şehit olan Cengiz Tiryaki kardeşimiz için daha soruşturma dahi açılmadığı söyleniyor. Vahşi saldırıları PKK yapıyor, arkasında şu devlet, bu devlet olduğu söyleniyor ama Türkiye de yokluğuyla saldırılarda işbirliğine gitmiş oluyor. Bu hal devletin de işine geliyor. Çıkarmak istediği yasalara gerekçe oluşturmuş oluyor. Elbette güvenliğe dayalı yasalar çıkarılmalı ve yüzü maskeli herkes cezalandırılmalı. Çünkü yüzünü gizleyen, peşinen ben suç işleyeceği diyor ve ilk adımını atıyor. Karşı olduğumuz; çıkarılacak yasaların zemini için gençlerin ölümünü beklemek ve yasanın uygulamada istismara açık maddeleri.
Devlet (devlet derken, geçmişin derin, Ergenekon-Jitemvari terör devleti değil kastımız, hukuk dahilinde adil devlet), devlet olmanın gereğini hak, hukuk, can-mal emniyeti, asayiş çerçevesinde yerine getirecek. Biz devlet dediğimizde alçak iftiralara başvuranlar var. Ne yani parti olarak silahlanıp savaşalım mı? Biz bir savaş, çatışma çıkmasın istiyoruz. Ama devlet vatandaşının can-mal güvenliğini sağlamaz ve sorumluluk sahipleri saldırıları engellemez ve saldırılar böyle davam ederse; insanlar canlarını, ailelerini, evlerini korumak zorunda kalacaklar. Meşru müdafaa hakkını kullanarak saldırılara karşılık verecekler. Bunun olmasını istemeyenler gereğini yapsın. Yoksa uzaktan “sabırlı olun, duyarlı olun” un artık hiç bir karşılığı yok, hele bu son vahşi saldırıları yaşayanlar için...