Bulunduğumuz coğrafya çok hareketli yıllar yaşıyor. İçerde ve dışarda çok hızlı değişimler ve dönüşümler yaşanıyor.
Okuduğu bir şiirden dolayı cezaevine atılan ve sonrasında da siyaset yasağı getirilerek “muhtar bile olamaz” denilen bir adam, 12 yıllık başbakanlığından sonra bugün itibari ile devletin tepesi olan cumhurbaşkanlığı makamına geldi. Nötr olarak bu adamın hayat hikâyesini görmek gerek.
Bana göre bu hikayede geçmişin Kemalist devlet kibrinin burnu yere sürüldü.
Bu arada bağlantılı olarak cemaat kibrinin de burnu yere sürüldü. O cemaat kibri ki eline geçirdiği devlet ve sivil güç araçlarını muhalif ve öteki gördüklerini tasfiye etmekte kullanan, söz konusu bu kesimleri lince tabi tutan, kendisinden başkasını görmeyen, hayat hakkı tanımayan...
Cemaat kibrinin, Kemalist devlet kibrinden pek de bir farkı yoktu. Hadd-i zatında kibir, kibirdir. Kimde olsa sahibini batırır.
Erdoğan`ın hayat hikâyesinde bu iki kibrin mağlubiyeti ve halkın sahip çıktığı bir mazlumiyetin galibiyeti vardır. Ancak hayat devam ediyor ve herkesin ibret alması gerekir, en çok da hükümetin ve AK Parti kadrolarının. Çünkü onları da mağlup edecek olan iktidar kibridir.
AK Parti yaşadığı güç sarhoşlundan dolayı, taşıdığı iktidar kibrini görmüyor. Daha başka görmediği şeyler de var. Mesela iktidar çevresinin devlet içindeki hırsızlığını, yolsuzluğunu, adam kayırmasını ve idaredeki adaletsizliği, yaşanan zulümleri görmüyor.
İktidarları vesilesiyle Türkiye`nin bugünkü kazanımlarını sürekli Türkiye`nin kötü geçmişi ile kıyas ediyorlar ve adeta elinize gözünüze dursun minneti ile yaklaşıyorlar. Halbuki bu, temelden fasid bir kıyastır. İyinin kıyası, iyi ile yapılmalıdır; kötünün kıyası kötü ile...
Demem o ki; şekerli su, zehirle kıyas edilmemeli, belki yapılması gereken, şekerli suyu ballı şerbetle kıyas etmektir.
Geçmişin Türkiye`si zehirdir, AK Parti sorumluluklar noktasında kendi dönemini oraya kıyas etmeyi terk etmeli ve olması gerekene kendisini kıyas etmeli. Adaletin söz konusu olduğu yerlerde geçmişin zulmünün kıyası, yolsuzluğun söz konusu olduğu yerlerde geçmişin iliklerine kadar sömürüsünün kıyası doğru bir kıyas değildir.
Güç sarhoşluğunun ve iktidar kibrinin körleştirdiği, görülmeyen daha önemli başka şeyler de var: İslamcılar iktidar ve para imtihanında yozlaştılar, daha doğrusu İslami ve insani ahlak değerleri açısından iktidar ve para imtihanlarını kaybettiler. Bu konu ayrı bir yazının konusu.
Halkın Türkiye`nin kaderini kendisine bağladığı Erdoğan`ın, cumhurbaşkanı olması ile AK Parti içinde de bazı değişiklikler oldu ve olacak. Davutoğlu, AK Parti genel başkanı oldu ve muhtemelen başbakanlık koltuğuna da oturacak. Beraberinde kabine değişiklikleri ile yeni hükümet gelecek. En azından Davutoğlu`ndan boşalan Dışişleri Bakanlığı`na yeni bir isim getirilecek. Bu konuda da MİT Müsteşarı Hakan Fidan`ın ismi geçiyor.
Hakan Fidan çözüm sürecinin en önemli ayağıydı. Dışişleri Bakanlığı`na getirilmesi, sonraki süreçte MİT`ten ziyade Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ve diğer siyasi organların etkili olacağı anlamına da gelebilir. MİT sadece Türkiye`de değil, komşu ülkeler Suriye ve Irak`ta da etkili, Hakan Fidan`ın Dışişleri Bakanlığı`na getirilmesi aynı zamanda dışişlerinde mevcut politikanın devamı manasına da gelir.
Suriye, Irak ve çözüm süreci iç içe geçmiş halde. Türkiye bu üç konuda bataklığa saplanmış durumda. Irak ve Suriye bataklığının oluşmasının tarihi, idari sebepleri olmakla beraber müdahil güçlerin de bu bataklığın oluşmasında azımsanmayacak katkısı var. Türkiye de bunlardan biri.
Türkiye bu bataklığa bu derece dahil olmamalıydı. Zulme tepki göstermeli ve mazluma sahip çıkmalıydı elbet ama emperyalist ve siyonist hesapların denkleminde rol almamalıydı. Bu denklem içinde yer alan Türkiye, çözüm sürecini de bataklığa dönüştürdü.
Özellikle Suriye`de Türkiye`nin içinde bulunduğu denklemin uluslararası ve bölgesel egemen aktörleri, PKK`nin önünü açıyor ve PKK`ye alan oluşturuyorlar. Rojava`dan sonra, PKK`nin bir türlü giremediği Güney Kürdistan`a Şengal üzerinden PKK`ye üs oluşturdular.
Uluslararası stratejik akıl, karşıtlar üzerinden bir denklem kuruyor ve bu denklemden IŞİD gerekçeli PKK silahları bırakmamalı, hatta ağır silahlarla desteklenmeli, PKK terör listesinden çıkarılmalı sonucu çıkarmaya çalışıyor. Dışarıda politikası ayağına dolanan Türkiye, içeride de farkında olmadığı bataklığa doğru sürükleniyor. Kimse milleti aldatmasın, Kürdistan PKK`ye teslim ediliyor, isteyerek veya istemeyerek iktidar da bu teslimatın aktörlerinden.