Sait Şahin

Yeni yıla girerken...

03.01.2014 10:18:00 / Sait Şahin

Allah`a nispetle zaman mefhumu yoktur. Geçmiş, gelecek bütün zamanlar O`nun için “an”dır.

Zaman biz mahlukat için vardır. Dünya, ay ve güneşin döngüsü içinde zamanın tayini söz konusu. Bu döngüde gece ile gündüzün dönüşümünden gün, günlerin oluşumundan ay ve ayların oluşumundan yıllar meydana geliyor. Gün, ay ve yıllardan müteşekkil zamanı tayin için, insanlığın en önemli icatlarından biri de takvim olmuştur.

Beşer dünyasının sıkı, yaygın ve hızlı iletişimi içinde takvim bugün hayatın olmazsa olmazı olmuş. Takvimi çekin alın beşer dünyasından, işler/ilişkiler alt üst olur.    

İnsanlık tarihi içinde zamanı tayin için bugüne kadar farklı takvimler kulanılagelmiş. İlk dönem takvimler ilkel takvimlerdi ve zamanda şaşma payı yüksek idi. Bilimsel gelişmeler doğrultusunda takvim de gelişti. Bugün dünya üzerinde takvimin iki türü yaygın bir şekilde kullanılıyor: Hicri Takvim ve Miladi takvim.

Hicri takvim ayın hareketlerine göre düzenlenen bir takvimken, miladi takvim de güneşin hareketlerine göre düzenlenen bir takvimdir.

“Güneş ve ay (belli) bir bir hesap iledir.” (Rahman:5) ayeti güneş ve ayın hareket hesabına dikkat çekiyor ve aslında insanlığa zamanı tayin edecek takvimi ay ve güneş üzerine bina etmelerini işaret ediyor.

Miladi takvime göre yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Her yeni yıla girerken kutlamalar yapılıyor, öyle ki Batı kültürünün baskın etkisi ile iş çığırından çıkarılıyor, su gibi tüketilen içki ile kendisini sarhoşluğa vuranların, baştan çıkmış bir tarzda eğlenenlerin isyan ve günahta tavan yaptıkları manzaralar yaşanıyor.

Yeni yıla girişi simgeleyen “yılbaşı”nı kutlamak adına yapılıyor tüm bu azgınlıklar.

Yeni yıl kutlanamaz mı? Elbette dua, temenni, hayır dileme manasında kutlanır. Ancak bu yönü bir tarafa bırakılan ve isyan, günahta sınır tanımayan kutlamalar, eğlenceler yeni yılı kutlama değil, olsa olsa gaflettir.

Gaflet olmasa yeni yıla giriyoruz diye insan kendinden geçer mi? Her yeni yıla giriş, insanın bir yıl daha yaşlanması, ölüme bir yıl daha yaklaşması demek. İlahi hesaba da bir yıl daha yakınlaşması demek.

“İnsanların hesap vakti yaklaştı, fakat onlar gaflet içinde yüz çevirip durmaktadırlar.” (Enbiya:1)

Yılbaşı kutlamalarının eğlencelerinde kendinden geçenler gafletten sıyrılsalar hakikati görecekler. Yaşlanmaktan ve ölümden en çok korkan onlar olduğu halde –çünkü dünyayı ve eğlencelerini çokça seviyorlar- nasıl oluyor da kendilerini bir yıl daha ihtiyarlatan ve ölüme bir yıl daha yakınlaştıran yeni yılın gelişi ile seviniyorlar.

Tezat içinde gaflet dediğim de bu işte. Halbuki oturup ağlamları lazım. Gençlik elden gidiyor, ömür tükeniyor, ölüm yaklaşıyor diye. Hakikati bilselerdi ve ellerinde kudret olsaydı dünyayı sabitler, dönmesini engeller de zamanı durdurmak isterlerdi.

Alimin birine sormuşlar: “Nasıl sabahladınız?” O da “Artan günahlar, eksilen ömür içinde sabahladım” diye cevap vermiş. Hakikat bu; ömür eksiliyor, günahlar artıyor.

Günah sadece yapılması yasak/haram olan bir şeyi yapmak değildir. Aynı zamanda yapılması emredileni yapmamak da günahtır. Bu yönüyle hangimizin günahları artmıyor ki!

Dünyada yaşanan bunca cehalet, zulüm ve ahlaksızlığa dair sorumluluğumuzu yerine getiriyor muyuz?

2012`nin son gecesinde 2013`ün gelişini kutlayanlar, 2013`ü kutlu geçirdiler mi? 2013`te iyi bir imtihan verdiler mi?

Halbuki 2013 tam bir zulüm, kan, gözyaşı, acı yılı oldu.

Çocukların donarak öldüğü yıl odu. Bunlara dair bir şey yaptılar mı? Ömür sermayesini tüketirken; herkesin hesaba çekilmeden önce kendi nefsini hesaba çekmesi lazım. Yoksa yeni yıl, bizi bir adım daha ilahi hesaba yakınlaştırmış olacak.

Yeni yılın hepimiz için bir muhasebe olması ve mazlumlar, mustazaflar için kurtuluş, tüm insanlık için de adalet, özgürlük, huzur olması dileğiyle...    

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar