Salgın, yangın, sel baskını, deprem, çığ felaketi, dolu ve birçok semavi afet ülkemizden eksik olmadı. Acaba niçin? Bu afetlere bakış açımız nasıl olmalıdır? Allah’ın helak ettiği kavimler gibi ‘Bunlar daha önce babalarımızın başına gelen şeylerdir. Her 100 yılda bu tür olaylar olur.’ gibi kendimizi teselli edecek sözlerin arkasına mı sığınmalıyız? Yoksa ‘Biz ne yaptık ya HU?’ deyip tövbe kapısına mı koşmalıyız?
Şimdi çevrenize bir bakın, tövbeden, Allah’ a yönelmekten bahseden birileri var mı? Mahalle caminize bir gidin, caminiz ne durumdadır? Bir bakın. Pazar yerleri, çarşılar, parklar, bahçeler insanlarla dolup taşıyor. Salgın insanların zevk alıp eğlendikleri, alış veriş yapıp para harcadıkları yerlere pek uğramamışa benziyor. Tüm uyarılara rağmen sosyal mesafe hiçe sayılarak sosyal hayat devam ediyor.
Ama camiler… Evet, camiler… Ne yazık ki, halkımızın salgından dolayı en çok kaçtığı mekanlar oldu! Halbuki camilerde sosyal mesafeye her yerden daha fazla dikkat ediliyor. Cami cemaatleri yarı yarıya düştü. Hatta bazı mahallelerde cami cemaati kalmadı. İnsanlar, normale dönerken camiye dönmediler. Uzak kalanlara sesleniyoruz.
Mahallemizdeki camimiz bizim kalkanımızdır. Şehirlerdeki camilerimiz bizim zırhımızdır. Kâbe ve Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa Dünyanın bela savar kalkanlarıdır. Buralar mahzun, yetim, sahipsiz kalırsa belalar üzerimizden kalkmaz.
Bakın Kur’an’da helak olmuş kavimlerin tüm çirkefleri, dünya genelinde fazlasıyla işleniyor. Özellikle insanı şeytanlaştıran cinsiyetsizleştirme projesi çok tehlikelidir. Rusya Devlet başkanı Putin bile insanları cinsiyetsizleştirmeye çalışan bu şeytani yapıyı ülkesine sokmayacağını belirtti ve yasa tasarısı oluşturup kadın erkek evliliğini yasallaştırarak gayri insani ilişkilere müsaade etmeyeceklerini belirtti. Ama ne yazık ki bu pis iş, ülkemizde halen yasal güvence altında yürürlüktedir. İstanbul Sözleşmesi feshedilecektir, açıklaması olsa da süreç çok yavaş ilerliyor. Bir an önce şeytan ve taraftarlarını sevindirip Allah’ı gazaplandıran, yuva yıkıcı bu sözleşmeden vaz geçilmelidir. Nesillerimiz ve aile yuvası muhafaza edilmelidir. Muhalefet nerede? Her konuda eleştiren muhalefet partileri niçin bu konuda kamuoyuna en ufak bir açıklama yapmazlar?
Bir ülkede yöneticiler hata yapabilir. Hata yapanların en hayırlılarının tövbe edip hatasından vaz geçmesidir, denilmiş. Evet, belalarla mücadele etmenin iki ayağı var. Yani halkımızı, milletimizi, ülkemizi, dünyamızı bu salgınlardan, depremlerden, çığ, sel, dolu, yangın gibi afetlerden kurtarmanın iki yolu var:
Birincisi: Umumi tövbe edip Allah’ın bize gazap etmesine neden olsan günahlarımızdan vaz geçeceğiz. Bu günahları topluma yayan kötülükleri ortadan kaldıracağız. İstanbul sözleşmesi ile açılan birçok dernek var. Bu dernekler Avrupa ve ABD’den aldıkları milyonlarca doları kötülüğü gençler arasında yaymak için kullanıyorlar. Bunların akarlarının önünü kesmek, bu ifsat şebekelerini bu ülke başta olmak üzere tüm dünyada etkisiz hale getirmek Allah’ı ve iman edenleri sevindirecektir. Çünkü bu günah ve bu proje sadece bu ülkeyi değil tüm insanlığı ilgilendiriyor.
İkincisi ise camilerimizde Allah’a tövbe ederek, af dileyerek, amel ve ibadetimizi arttırarak Allah’ı sevindirecek işlerle belaları savabiliriz. Formüle edecek olursak:
Kötülükleri, günahları ortadan kaldır+Camide amel ve ibadetini arttır=Neticesi felah, selamet, esenlik, huzur olacaktır inşallah.
SELAM SENSİN ALLAHIM! ESENLİK DE SENDENDİR!