M.Şerif Durmaz

Toplumsal vakıalarda müeyyideler caydırıcı mı?

19.04.2012 09:41:00 / M.Şerif Durmaz

2000`li yılların öncesinde toplumun ıslahı için uğraş veren, gayret gösteren devlet görevlilerinin azlığından şikâyet edilirdi. Her fırsatta, toplumu oluşturan bireylerin imkânsızlılarla karşı karşıya kaldığı belirtilirdi. Kimi yerlerde devletin imkânlarını kullanmadığını, bu yüzden de vatandaşların mağdur edildiği söylenirdi. Bilhassa da "sağlık" ve "eğitim" konusunda şikâyetlerin ardı arkası kesilmezdi. Bu şikâyetlerin çoğu da doğu ve güneydoğu illeri için dile getirilirdi.

2012`li yıllarda olduğumuz bu günlerde bahse konu ettiğimiz sorun ve sıkıntıların çoğu "mutlak çözüm"e kavuşturuldu. Sağlık ve eğitim konusundaki sorunların çözüme kavuşturulmasıyla beraber "teknolojik gelişmeler" de meydana geldi. Öyle ki çoğu zaman teknolojinin hızına yetişilemedi. Tabi teknolojik gelişmelerden doğu ve güneydoğu insanı da nasibini aldı. Yani eğitim, sağlık ve teknolojik gelişmeler doğu ve güneydoğu insanının kalkınmasına, önünü görmesine ve geleceğe "muhkem surlar" inşa etmesine vesile oldu.

Geleceğe muhkem surlar inşa eden doğu ve güneydoğu insanı, bilahare bütün gayretini okumaya verdi. Okuyan doğu ve güneydoğu insanı doktor oldu, öğretmen oldu, mühendis oldu… Halkın ıslahı ve selameti için uğraş verdi, mücadele etti. Her fırsatta doğu ve güneydoğu illerinin sorunlarının çözümü için devletin imkânlarını "imkânları dâhilinde- "seferber" etti. Doğu ve güneydoğu insanına önyargılı yaklaşan devlet görevlilerinin beğenmediği ve benimsemediği yerlerde -sırf hizmet düşüncesiyle- "görev" aldı.

Gecesini gündüze katarak mağdur insanların mağduriyetlerinin giderilmesi adına "gayretkeş" oldu. Yaptığı hizmetlerle taraflı tarafsız herkesin beğeni ve takdirini kazandı. "Halka hizmet hakka hizmettir" düsturunu şiar edindi. Nerede masum ve mazlum bir insan varsa yardımını esirgemedi, sorun ve sıkıntılarının giderilmesine önayak oldu. "Hizmet eden hizmet görür" sırrınca hassasiyet sahibi kişilerden "büyük saygı" gördü, daima el üstünde tutuldu, hatırı sayılır bir konumda görüldü.

Hele ki "doktor" olarak görev yapıyorsa, bir başka sevildi doğu ve güneydoğu insanı tarafından… Hem kendilerinden biri olarak görüldüğü sebebiyle, hem de büyük emekler vererek hastalıkların giderilmesinde katkıda bulunduğu için… Bir de yaşlılara karşı "nazik" ve "nezaket" sınırları içerisinde muamele eden bir düşünceyle hareket eden biriyse, o zaman halkla, yaşlılarla arasında su sızmazdı. Yani halk tarafından daha çok sevilen, daha çok saygı duyulan ve daha çok takdir edilen bir "devlet görevlisi" olarak görülürdü.

Zaman geçtikçe bu "olgu" kırılmaya başlamış sanki… Daha öncelerde öğretmen ve doktorsuzluktan şikâyet edilirdi, şimdilerde ise daha farklı şikâyetler söz konusu… Doğu ve güneydoğu illerindeki vatandaşların "ikinci sınıf vatandaş" muamelesi gördüğü söylenirdi, şimdi ise yapılanlar, yapılması düşünülenler ve göz önündekiler bu "sav"ı çürütüyor bir şekilde… Yani toplumun ıslahı ve selameti için uğraş veren "öğretmen" ve "doktor"lar var artık! Ve bunlar doğu ve güneydoğu illerinde de görev yapıyor. Hatta bunların arasında sayıları bayağı fazla olan doğu ve güneydoğulular da var.

Doğu ve güneydoğuda hizmet eden doğu ve güneydoğulu devlet görevlileri var olmasına varlar, ama televizyon ekranlarından izlediklerimiz/internet sitelerinde okuduklarımız geçmişi gözden geçirmemize sebep oluyor. Doktor olmadığı için hayatını kaybeden vatandaşların yaşadığı "zorlu günler"i akıllara getirtiyor. Hiç kimsenin gitmek istemediği yerlere hizmet düşüncesiyle gidenlerin yaptıklarının "iyi mi, kötü mü" yaptıkları sorusu kafaları kurcalıyor. Ve daha farklı sorular cevap bekliyor…

Kendini bilmez birinin yaptığı yanlış topluma mal edilebilir mi? Toplum o yanlıştan dolayı cezalandırılır mı? Aslında hayır! Fakat şu var ki, toplumu oluşturan bireyin yaptığı bir yanlış her ne kadar topluma mal edilmese de, toplumun bir bölümünün "suçlu" bilinmesine, bir bölümünü de derinden "üzme"sine sebep oluyor. Yani daha açık bir şekilde ifade etmem gerekirse, yapılan yanlışlar "cezasız" kaldıkça ya da "küçük müeyyideler"le cezalandırılırsa sonuç yine eskisi gibi olur.

Ne önlemler alınabilir peki? Bir suç işleniyorsa cezasız kalmamalı… Türkiye cumhuriyetinin ceza kanunlarında en büyük müeyyide terör suçlarına veriliyor. (Terör suçları arasında camide Kuran dersi vermenin de olduğunu ilave etmek gerek) Yani birileri topluma zararlı bir faaliyet yaptığında; hırsızlık, zina, adam öldürme vs gibi cürümleri işlediğinde müeyyide terör suçlarına verilen cezaların yanında "cezasız" kalıyor. Bu gibi vakıalarda verilen cezalar "devede kulak" mahiyetinde bile değil…

Toplumun ıslahı için hizmet eden "devlet görevlileri"ni bıçaklayarak öldürenin durumunu da görüceğiz. Malumunuz, iki gün önce Gaziantep Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi doktorlarından Uzman Dr. Ersin Arslan, 17 yaşındaki bir genç tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Sebep de şu: 85 yaşındaki bir kanser hastasının ameliyat sonrası hayatını kaybetmesinden dolayı…

Ne yani suçlu doktor mu? Doktor ihmalkâr mı davranmış? "85 yaşında" ve "kanser hastası" birinin ameliyat sonrası hayatını kaybetmesi çok mu anormal? Birileri bir şeyler söylesin Allah aşkına! Bu ihmalkârlığa ve bu güvensiz ortama bir çare bulsun lütfen! "Doktorsuzluk"tan şekva edilen günleri hatırlatsın birilerine! Kalpleri yaralayan bu toplumsal vakıayı "gündem" yapsın! Cürümü işleyenleri "reklam" yapsın! Ki, kendini bilmez biri daha böyle bir "cürüm" işlemesin...

Not: Eğitim ve sağlık kurumlarında hizmet ederken görevini tam layıkıyla yapmayan "devlet görevlileri" bu yazının muhatabı değildir. Zira bu yazı, bilhassa "doktor" ve "öğretmen"lik görevini hizmet düşüncesiyle sürdüren hassasiyet sahiplerinin durumlarının göz önünden ırak tutulmaması adına yazılmıştır. Yoksa görev yaparken sadece "aybaşı"nı gözeten devlet görevlilerinin durumu bilinmiyor veya yazılmak istenmiyor değil!

Muhammet Şerif / Doğruhaber

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar