İnsanı en güzel surette, eksiksiz ve kimseye muhtaç etmeyecek bir biçimde yaratan Allah-u Teala, insandan sadece kul olmanın gerekliliğini yerine getirmesini istiyor. Yaratılmasının boşu boşuna olmadığını ve dünya hayatı boyunca yaptığı iyilik ve işlediği cürümlerinde karşılıksız kalmayacağını kutsal kitap Kur`an`da belirtmiş Allah-u Teala...
Zamanla yaratılış amaç ve gayesini unutup mutsuz olan insanoğlu, mutlu olmanın yollarını daha başka yöntemlerde aradı. Çağa ayak uydurma isteği kendisini çıkmazlara sürüklerken, çıkmazlara girdiğinin hiçte farkına varamadı. Yeniliğin olduğu her şeyde, yeni yeni sorunların da ortaya çıkması ve bu sorunların daha büyük problemleri doğurması insanoğlunu günden güne bedbaht etti.
Mutlu olmayı bir türlü başaramayan insanoğlu daha farklı yöntemlere başvurarak, mutluluğun formülünü değişik akımlarda aradı. Kendi çıkar ve menfaati gereği bütün kuralları çiğneme pahasına, başkalarının elindekini kullanma ve daha fazlasına sahip olma arzu ve isteğini sürdürdü. Bazen en yakınını bile, kendi çıkarı gereği tanımama ve saymama durumuna dahi geldi.
Bu huzursuzluk ve bozgunculuğun sebebi, Allah`ın emir ve yasaklarını yerine getirmemesinden kaynaklanıyordu. Allah-u Teala insana huzurlu ve mutlu olması için, gitmesi gereken yolu Kur`an`ı Kerimde göstermişti. Ayrıca Resulullah`ın yaşam ve yaşantısı insanoğlu için bir misaldi. Yani, dünya yaşantısında huzur ve mutlu olmanın yolu, Allah`ın insanoğlundan istediği şeye bağlı idi.
Allah-u Teala insandan dünya hayatında Müslüman`ca bir yaşam sürdürmesini ve Müslüman`ca yaşamı sürdürmenin karşılığında da, altından ırmaklar akan cennetleri vereceğini vaat ediyordu. Aksini yapanları da, dünya ateşinden çok daha yakıcı bir ateş olan cehennem ateşinin azabı ile korkutuyordu.
İnsanoğlunun önünde iki seçenekten başka bir seçenek yok! Ya hak yolun yolcusu olacak, ya da batıl yolun yolcusu... Hak/doğru yolun yolcuları Müslümanlar, batıl/fasit yolun yolcuları da Müslümanların karşısında mücadele eden; münafık, mürtet, mülhit, tağut ve bunların düşüncesine hizmet eden oluşum ve topluluklardır.
İslami endişe ve kaygısı olanların işlerinin hiçte kolay olmadığı, düşmanlarının çokluğundan belli olmaktadır zaten. Müslümanlar bir ve beraber olmadıkça, ayrı ayrı hareket ettikçe düşmanları onları türlü türlü oyun ve desiseler ile kandırıp oyalayacaktır. Çünkü küfür ehli, tek millet, tek renk ve tek devlettir, Resulullah`ın tabiriyle...
Küfür ehlinin amaç ve gayesi; Müslüman toplulukların içine nifak sokmak, doğru yolda hareket edenlerin yollarını şaşırtmak, Müslümanların değerlerine hakaret ve alay etmektir. Kendi açılarından tehlike arz edecek bir durum söz konusu olduğunda ise, hemen en fazla yaptıkları yola başvururlar. Suç isnat etmek, iftira, karalama ve çeşitli ithamlar ile Müslüman toplulukları saldırgan, tehlikeli, kışkırtıcı ve terörist gibi lanse ederler.
Allah bu insanların yaptıklarını, devamlı yüzlerine ve gözlerine bulaştırmıştır. Müslümanlar ile uğraştıktan sonra, başları sıkıntı ve belalardan kurtulmamıştır. Hayatları boyunca içlerini kemiren bir ateş vardır. Onlar ne yapıp ne ederlerse etsinler, mutlu olamazlar. Elde ettiklerini sandıkları mutluluğun geçici olduğunu çok zaman geçmeden anlarlar.
Aslında, elde edilmek istenilen mutluluğun sırrı, kul olmanın gerekliliğini yerine getirmede gizli. İnsan yaratılan olması sebebiyle, yaratıcısının karşısında ne kadar güçsüz olduğu, başa gelen bir hastalık veya sıkıntıda belli olmaktadır. İnsanı en güzel şekilde yaratan Allah (c.c), insanı imtihan etmek için hastalık verdiğinde, O`nun (c.c) karşısında ne kadar aciz olduğunun farkına bir kez daha varmaktadır.
Ömür boyunca birçok sıkıntı, sorun, darlık, musibet, afet, hastalık... vs ile karşılaşan insan, her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın, amaç ve gayesi Allah`ın rızasını tahsil olmalıdır. Eğer Allah-u Teala insandan razı olursa, bütün insanların düşman olması bile kendisine bir zarar veremeyecektir. Ayrıca hem bu dünyada, hem de ahirette mutlu ve huzurlu olacaktır.
Müslüman birey Allah`a kul olmanın gerekliliğini yerine getirdiğinde, kalbinin nasılda mutmain olduğunu görecektir. Dünyaya gönderilişinin amaç ve gayesinin Allah`ı razı etmek olduğunu, hayatının her anında yapacağı hal, hareket ve davranışlar ile göstermeli ve Efendimiz Resulullah`ın sünnetini de başının tacı etmelidir.
Yerine getirilmesi gereken sorumluluklar yapıldığında, mutluluk ve huzurun anahtarının İslami bir yaşam olduğu görülecektir. Modern çağ insanı çıkmazlara sürüklerken, İslami bir yaşam bu çıkmazlara girmesini engeller. İslami bir yaşam ile sürdürülen ömür, insanı dünya ve ahiret hayatında mutlu, huzurlu ve mesut bir fert yapar. Böyle olunca da kul yaratılmasından dolayı Allah`a şükür edici, Allah`ta yarattığı kuldan razı ve hoşnut olacaktır.
Allah bizleri imtihan dünyasında, imtihanını en iyi şekilde veren kullarından eylesin, yaptıklarımızdan ve yaşayışımızdan dolayı bizlerden razı ve hoşnut olsun, inşallah.
Dualarınızda olmak temennisiyle...
Muhammet Şerif / Doğruhaber