M.Şerif Durmaz

Zindanda Özgür Olmak

25.06.2011 09:47:17 / M.Şerif Durmaz

Rahman`ın adıyla

Zindan; yaşayanın anlatmakta zorlandığı, yaşamayanın da ne kadar anlatılırsa anlamakta zorlandığı bir mekân.

Allah`ın ismini ve İslam davasını yüceltmek, yükseltmek ve daha ileriye taşımak için mücadele edenlerle dolup taştığı yer...

Fikrine, düşüncesine ve dünya bakışına göre anlam ve önem kazanan, bu sebeple insan üzerinde değişik etki bırakan esrarengiz bir mahal...

Zindan; dört duvar ve demir parmaklıklar arasında/arkasında bir medrese, bir mektep hayatı yaşamak...

İlme aç ve sevdalı birinin öğrendikleriyle zindanı bir ibadethaneye bir tefekkür haneye döndürmesi...

Gönlünde iman aşkı olanın zorluklara göğüs gerip acıyı, inciye çevirmesi.

Yanlış, eksik ve kusurlu yanlarını tamamlayıp, davasını yeniden hayata geçirmek için girişilen bir süreç, bir berzah, bir mecra...

Zindan; insanın ailesinden, eşinden, sevdiklerinden, dostlarından, umutlarından, hayallerinden ve iş hayatından kopması...

Zindan; karanlık sessizliği meyve yetiştiren ve tohumları gizli tutan toprak...

Tedavisi zor ölümcül hastalıklara, deva olan acı bir ilaç...

Ve Hüseynilere rengârenk bir gülistan...

İslami kimliğin yüklediği sorumluluklar sebebiyle, içinde bulunulan zor ve sıkıntılı durumları göz ardı edip zindan hayatını özgür bir şekilde yaşamak, Müslümanın şanına yakışan güzelliklerdendir.

Yaşadığımız hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Ödememiz gereken bedellerin vakti/zamanı geldiğinde muhakkak öderiz. Ama eksik, ama fazla ne olursa olsun bedel ödenmesi gerekiyorsa ödenecektir.

Adına kiminin zindan, kiminin mahpushane, kiminin dört tarafı yüksek duvarlarla örtülü bedelhane dediği bu garip mekân da, bir şeylerin bedelini ödeme yeridir. İyi veya kötü, haklı veya haksız, menfi veya müspet herkes bu karanlıklarla örtülü mekânda yaptığı şeyin bedelini ödemektedir. En tabi manasıyla; sıkıntıyı, zorluğu, çileyi, acıyı ve esareti bilmenin, şuur ve idrakiyle hayatı anlamanın yeridir, zindan.

Dünyadan ayrı bir yer, yaşanılmasının Allah`ın yardımı haricinde zor olduğu, Allah`a mutmain bir kalp ile iman edenlerin ise esaret hayatını mektebe çevirdiği bir yerdir, zindan. Bu mektebin muallimi de, öğrencisi de İslam davasını istenilen bir şekilde yaşamak istediği için bu musibete duçar olunandır.

Her yaştan ve her sınıftan milyonlarca insana mekân olan zindanda, yaşanılanların uzun bir süre unutulmadığı ve anlatılmak istendiği ama yeteri kadar anlatılamadığı bilinmektedir. Aslında zindana dair anlatılacak/söylenecek sözlerin, belki de zindana konulan ve zindana konu olan insanın kendisi hakkında söyleyecek sözleri kadar fazladır.

Anlatmak ister insan yaşadıklarını, yezitlere inat. Yaşadığı zorluk ve sıkıntıyı, başına gelen bela ve musibeti, hayattan beklediği beklentileri, Fırsatını arar, bulur ve döker içindekilerini, bulutların yağmurları boşalttıkları gibi.

Kaç zemheri eskitti bu körpe ömrüm zindan yolunda, hatırlamıyorum. Kaç mazlum ve mahkûm ile tanıştım, bilmiyorum. Zindana ve içindekilere karşı duygularımın, neden galeyana geldiğini de çözemiyorum. Cevaplarını arıyorum, bulmak için çaba sarf ediyorum, ama!

Cevapsız kalan sorular, kurcalıyor beynimi, yıpratıyor bedenimi. "En kötü bir durumda bile yapılabilecek en iyi bir şey muhakkak vardır" sözü geliyor aklıma. Tefekkür ediyorum, bulmak istiyorum, yüreğimi yangına çeviren suallerin cevabını. Şunu diyorum artık; her zamanın ve mekânın hususi bir imtihanı vardır, anlayıp kazanmak, insanın kendisine kalmıştır. Zindan yolundakinin de, zindanda olandakinin de.

Sonra bir ayet geliyor aklıma, "Hoşumuza gitmeyen bir şeyde bizim için hayır, çok hoşumuza giden bir şeyde de bizim için şer bulunabilir" diye. Öyleyse diyorum, hayır ve güzelliği, rahat ve huzuru, neşe ve sevinci ve zindanda özgür olmayı Hakk`ın takdirinde aramak gerek. Çünkü mutlu olduğun yer, İslam`ı eksiksiz ve noksansız yaşadığın yerdir.

Karanlığın en koyulaştığı bir demde, hasret ve özlemlerin akıldan çıkmadığı bir saatte başlar rahmet damlayan nağmeler, zindanın içerisinde.

Başların tacı Resul-i Ekrem Efendimizin hayatından kesitler sunulur/anlatılır, o nurlu yüzler tarafından Hubeyb bin Adiyy`in esaret hayatı örnek verilir ve sonra Zeyd bin Denisse. Her ikisi de birer kahraman ve Peygamber Sevdalısı. Darağaçlarında idam edilecekleri esnada kendilerine sunulan teklifleri ret etmeleri misal verilir. "Resulullah`ın ayağına bir iğnenin bile batmasına razı olmayız" demeleri ve şahadete yürümeleri. Şahadetlerinin gelecek nesillere çağrı yaptığını ve çağrıya zamanın Ubeydullahlarının "lebbeyk" dedikleri anlatılır.

Haykırışı anlatılır, mustazaf Abdullah bin Mesud`un. Zamanın zulüm saraylarının sahiplerine karşı direnişi ve hak kelamı yüzlerine karşı okuşu. Sonra kan revan içinde kalışı ve Resulullah`ın ona müjde vermesi.

İşte kurtuluş yolu; Allah yolunda mücadele etmek, başa gelen musibetlere sabır etmek. Zalimlerin zulüm saraylarında bir Yusuf olup hakkı sırat-ül müstakim yolda yürüyerek yaşamak. Abdusselam olup, Allah Allah diye haykırmak. Fikret olup etrafa nur saçmak. Naşit olup, zindanda gerçek özgürlüğü elde edenlerden olmak. Said olup, Kur`an`ın kıyamete kadar tahrif olmayacağını ve zalimlerin isteseler de, istemeseler de Allah-u Teâlâ`nın nurunu tamamlayacağını söylemek.

Şeyh Ahmet Yasin ve nur dağıtan Fikret olmak, zindanlara ve zalimlere inat. Zalimleri tekerlikli sandalye ile kahır etmek. Onların güçsüz ve aciz gördükleri esnada bir bomba olmak... Yaşayışla, çalışmayla, yazmayla, üstün emek ve gayretler ile onlara unutamayacakları dersler vermek.

Eğer ki verebiliyorsak derslerini zalimlerin, akıllarını yitirmelerine sebep oluyorsak, yüreklerindeki közleri tekrardan tutuşturabiliyorsak, bizlerden bahsettiklerinde kelimeler düğümleniyorsa boğazlarında; işte bu bize yeter.

Varsın parçalasınlar bedenimi apaçilerle, varsın yıllar boyunca tıksınlar beni zindanlara, mahkûm etsinler beni yabancısı olduğum garip ve müstesna yer(ler)e.

Muhammet Şerif - Doğruhaber

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar