Mitinglerde kimi parti istediği sayıya ulaşıyor, kimi de hedeflediği kalabalığa ulaşamıyor. İster hedeflenen kalabalık olsun, ister olmasın; siyasi partilerin söyleyecekleri fark etmiyor. Onlar halkın karşısına çıktıkları zaman en iyi yaptıkları iki şeyi yapıyorlar.
1) Halktan oy almak/kapmak için verdikleri seçim vaatleri…
2) Halka kendilerini kanıtlamak/ispatlamak için birbirlerine karşı yaptıkları çok ağır eleştiriler...
Siyasi parti sözcülerinin/başkanlarının halkın beğenisini kazanmak için verdikleri seçim vaatlerinden başlayalım.
Seçim dönemlerinde siyasilerin en büyük kozudur vaatler. Hatta olmazsa olmazlarındandır. Köşeye sıkıştıkları anda hemen başvurdukları bir yöntemdir. Yapabilir miyim, yapamaz mıyım sorularının çok fazla önemi yoktur yanlarında… Onlar için seçimlerde alacakları oy oranının yüksek olması önemlidir. Halkın, söylediklerine ve verdikleri sözlere inanmaları önemlidir.
Halk verilen vaatlere inanıp oy verdiğinde ise, söylenenin çok azı gerçekleştiriliyor. Verilen sözlerin çoğu unutuluyor. Hatta o siyasileri bir daha halkın arasında görmek dahi zor oluyor. Oysaki seçim dönemlerinde halk istediği siyasiye ulaşabiliyor, görüşüyor, dert ve sıkıntılarını kendilerine söyleyebiliyorlardı.
Seçim dönemlerinde siyasilerin iş ve görevlerini bırakıp mesailerinin çoğunu halka ayırmaları, halka verdikleri önemden ve halkın menfaatini düşündüklerinden değil, sadece kendi çıkarları içindir. Halktan biri gibi dolaşıp, fakir, hasta, yaşlı, özürlü ve esnafları ziyaret etmeleri de aynı sebeplerden dolayıdır.
Yaptıkları ziyaretler ile halkın teveccühünü kazanmayı, sonra da halkın oyunu kapmayı hedeflemektedirler. Çoğu zaman halkta siyasilerin bu oyununa gelmiş, seçim zamanında o partilere oy vermiş, sonrasında da pişman olmuştur. Pişman olmalarının en büyük sebebi de, siyasilerin seçim dönemlerinde verdikleri sözleri yerine getirmemeleridir.
Siyasi partilerin Genel Başkanlarının birbirlerine karşı yaptıkları eleştirilere gelirsek…
Türkiye`de muhalefet partileri en önemli görevlerinin, iktidarda olan partiyi eleştirmek olduğunu görmüşlerdir. Türkiye siyasi tarihinde hiçbir muhalefet partisi yoktur ki, iktidarda olan partiyi eleştirmesin. Muhalefet partileri, daima iktidar partisinin -istisnai durumlar haricinde- yaptıkları bütün çalışmaları ve planladıkları tüm projeleri eleştirmişlerdir. Olumlu veya olumsuz olduğunu düşünmeden, halkın yararına veya zararına olduğuna bakmadan birinci vazife olarak gördükleri görevlerini ifa etmeye çalışmışlardır.
Ülkenin zor bir süreçte olduğuna bakmadan, işsizlik sorununun had safhaya ulaşmasına aldırmadan, başörtü sorunu, Kürt sorunu, PKK`nin yaptığı zulüm ve haksızlıklar, derin efendilerin mütedeyyin kesimlere karşı yaptıkları oyun ve desiseler veya daha farklı sorunları düşünmeden özellikle iktidar partisini ve rakip gördükleri diğer partileri eleştiri bombardımanına tutmuşlardır.
Eleştirilen partiler bir cevap hakkına sahip olduklarını düşünerekten sessiz kalmamışlar, aynı üslupla cevap vermişlerdir. Verdikleri cevapla ortam yumuşamamış, aksine daha da gerginleşmiştir. Ülkenin yüzlerce tartışılacak sorunu varken, kamuoyu siyasilerin birbirlerine karşı yaptıkları eleştiriler üzerinde oluşturulmuştur. Bu da halka zarar vermekten başka bir işe yaramamıştır.
Aslında halk her şeyin farkındadır. Siyasilerin gerçek dost olmadıklarını öğrenmişlerdir. Siyasilerin verdikleri vaatlerin çoğunu yerine getirmeyeceklerini biliyorlardır. Siyasilerin tek dertlerinin halktan daha fazla oy almaları olduğunun idrakindelerdir. Yani, yıllarca çözülemeyen sorunları bir çırpıda çözeceklerini söyleyenlerin samimi olmadığını çok iyi biliyorlardır.
Çünkü daha önceki siyasi partiler ve yöneticileri ne ise, şimdikilerde aynıdır. Daha önceki siyasiler verdikleri sözleri yerine getirdiyseler, bunlarda sözlerini tutacaklardır. Daha önceki siyasiler nasıl ki yıllarca hastalıklı, felçli ve kanserli tutukluları sırf Hizbullahi oldukları için zindanlarda ölmeye mahkûm ettiyse, bunlarda aynılarını yapacaklardır.
Büyüklerimiz ne de güzel demişler “Görünen köy kılavuz istemez” diye… Siyasi partilerinde durumu aynen öyle… Yani anlayacağınız, siyasilerin geçmişi ve geçmişte verdikleri sözler, geleceklerine ışık tutuyor.
Son söz olarak; yeni vaatlerle iktidar olmayı planlayan ve değişik stratejiler uygulayarak iktidarda kalmaya devam etmeyi düşünenlerden hangisi de seçimi kazanırsa, İslami yaşayışı eksiksiz ve noksansız sürdürmek isteyen Müslümanlar için çok bir şey fark etmeyecektir.
Onlar yine haksızlıklara uğrayacak, mağdur edilecek, marjinal ilan edilecek, basın özgürlükleri kısıtlanacak, resmi dernekleri illegal lanse edilecek, gazete, dergi ve kitapevleri basılacak, hasta ve felçli tutukluları zindanlarda kalmaya devam edecek… vs Bu haksızlıkların hepsiyle de karşılaşsalar, Rablerinin istediklerinin dışına çıkmayacak ve asıl kazananlardan olacaklardır.
Muhammet Şerif/Doğruhaber