Afrin operasyonunun başladığı günlerde, bir dizi ziyaretler için İstanbul`dan Batman`a misafir gelen değer verdiğim bir büyüğümle Türkiye meselelerini konuşuyor, gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunuyorduk. Afrin meselesini konuştuktan sonra söz iç meselelere geldi. Türkiye`nin en büyük sorununun adalet olduğunun altını çizerek insanların çoğunun yargıya güvenmediğini ve mahkemelerin verdiği kararları sorguladığını belirttim. Yıllardır zulmen zindanlarda unutulmaya terk edilen Müslüman mahpusları örnek göstererek, üç dönemdir iktidarda bulunan AK Parti`nin söz konusu mağdurların adalet çağrısına kulak vermediğini söyledim.
Bunu söylerken araya girmek istediğini fark ettiğimden sözü kendisine bıraktım. Bu konuda bazı yeni gelişmelerin olduğunu, hükümetin söz konusu mağduriyetleri gidermek adına çalışma başlattığını ve hatta 28 Şubat yıldönümü gelmeden İslamî davalardan dolayı hüküm giymiş 600 mahpusun serbest bırakılacağını ve iade-i itibarlarının sağlanacağını kendinden emin bir şekilde ifade etti. Özür dileyerek bahse konu ettiği zaman içinde bu gelişmelerin olabileceğine ihtimal vermediğimi sebepleriyle birlikte açıkladım. Kısmen de olsa bana hak verdiğini lakin bu sefer durumun farklı olduğunu belirterek gelişmeleri yakından takip etmemi istedi.
O günden sonra, 28 Şubat ve FETÖ yargısı tarafından mağdur edilen ve yıllardır haksızca cezaevlerinde tutulan mahpuslarla ilgili gelişmeleri yakından takip ettim, haklarında çıkan haber ve köşe yazılarının tümünü okumaya çalıştım. Ciddi bir kitlenin 28 Şubat darbeci zihniyetinin mahkûm ettiği mazlumların sesi olduğuna, mağduriyetlerin giderilmesi için bir an evvel hukuki düzenlemelerin yapılması gerektiğini yüksek sesle dile getirdiklerine şahit oldum.
28 Şubat ve FETÖ mağdurlarının hak ve adalet mücadelesinde şu ana kadar ses çıkarmayan insanların bu süreçte seslerini yükseltmeleri, iktidara baskı yapmaları önemli bir gelişmedir. Haksızlıklara ve yıllardır yaşatılan zulümlere karşı ses çıkaran onurlu insanların var oluşu ve hep birlikte seslerini yükseltmeleri, sorunun çözümü ve adaletin tecellisi açısından ehemmiyet arz eden bir gelişmedir.
28 Şubat ve FETÖ mağdurlarına gerçek manada sahip çıkan kesimlerin sesi bir iki ay öncesine kadar da ulusal medyada çok duyulmuyordu. Birilerine yaranmaya çalışan kesimler bu mağduriyetleri gündemine almıyordu. Köşe yazılarıyla gündem oluşturan yazarlar 28 Şubat mağdurlarının yaşadıklarını yazmıyor, mağdurlara sahip çıkmıyordu. Lakin son iki aydır birçok televizyon kanalı, gazete ve köşe yazarı konuyu gündemine almış durumda. Artık istisnasız herkes 28 Şubat ve FETÖ yargısı tarafından zulümlere maruz kalan kesimlerin yaşadıklarından haberdardır. Öyle ki konunun çok işlenmesinden dolayı kimi kesimler kara propaganda bile yaptılar. Alışılagelmiş iftiraları manşetlerine taşıyarak toplumu ve sorunu çözebilecek kişileri etkilemeye ve yönlendirmeye çalıştılar.
Umarız ki sorunu çözebilecekler, manşetleriyle siyasi iktidara ve yargıya yön vermeye çalışan içten hesaplı kesimlerin oyununa gelmez, baskılarına boyun eğmezler. Adaletin tesis edilebilmesi için sadece söz de yetmez tabi ki; verilen sözün gereğini yapmak, zulmü ortadan kaldırmak ve hakkı hak sahibine teslim etmek gerekir. Bu konuda maalesef ki şu ana kadar zulüm bitirilmemiş, adalet sağlanmamıştır. Mağduriyetlere sebep olan zulümler olduğu gibi devam ettiğinden dolayı toplumun adalet beklentisi ortaya çıkmıştır. Tüm bunlara rağmen önemli olan önümüzdeki süreçte yapılacak çalışmalar neticesinde atılacak adımlardır. İslamî dava mahkûmlarının yakınları ve yıllardır konuyu gündeme getiren duyarlı kesimler, adaletin tecellisi ve zulmün sona ermesi için yapılması gereken yasal düzenlemelerin hızlandırılmasını ve özellikle de ülkenin en tepesindeki ismin “Adalet Bakanlığı`nın 28 Şubat mağdurlarıyla ilgili çalışması devam ediyor” sözünün gereğinin bir an evvel yerine getirilmesini bekliyor.