Batı edebiyatından Dostoyevski ile birlikte en sevdiğim iki yazardan biri olan Victor Hugo, on dört yaşındayken bir yayıncının huzuruna varır ve şiirlerini bastırmak istediğini ifade eder. Ancak isteği kabul görmez. Yine severek okuyacağınızı düşündüğüm, komünizmin nasıl yozlaştığını sembolik bir biçimde Hayvan Çiftliği adlı eserinde anlatan George Orwell, kitabını yayımlaması için T. S. Eliot`ın kapısını çalar, ancak o da olumsuz yanıt alır, kapıdan eli boş döner. Bu yazarlar gibi Dünya edebiyatından onlarca isim sayabiliriz.
Yine pek tarzım olmasa da edebiyatımızdan Ayşe Kulin ve Buket Uzuner`i burada anabiliriz. Her iki yazarımız da ilk eserlerini öyle kolay kolay yayımlatamamışlardır. Kanaatimce bu durum, yazar adaylarını kamçılamış, kalemlerini keskinleştirmek, daha nitelikli eserler verebilmek adına onları güdülemiştir.
Evet, edebiyat fakültesini bitireli on altı yıl olmuş. Üniversite yıllarında kıyısından köşesinden kalem oynatmaya başladık, bazen bir aşk şiiri yazdık, sevdiğimizin gözlerine dair; bazen bir şehadet marşı, bir ağıt, şehit düşen nazeninlerimize dair; bazen bir deneme, bir makale ya da hikâye.
O demler eserlerimizi özene bezene kalem kâğıt yazıya geçirir, bazen daktiloya çeker; sonra dergilere, yayınevlerine gönderir, heyecanla bir yerlerde yayımlanmasını beklerdik. İlerleyen yıllarda o meşgalelerin çoğundan kurtulduk tabii. Artık bilgisayarda yazıp anında e-mail atabiliyoruz.
Tabii süreç içerisinde bir eserimiz yayımlandıysa dokuzu geri döndü, hatta dönüş bile alamadığımız oldu. Şiir-nesir yarışmalarından birinde derece kaptıysak dokuzunda bizden daha iyi kalemler karşısında ayağa kalkıp bütün düğmelerimizi ilikledik.
Evet, yazı üzerine, edebiyat üzerine bazı zamanlar genç kalemlerle sohbet etme şansımız oluyor. Bazen kültürel yarışmalara katılmak üzere yazdıkları şiir-nesirlerini değerlendirmemizi istiyorlar bazen de gazete ve dergilerde yayımlanması için eserlerini gözden geçirmemizi...
Neticede çok güzel eserlerle karşılaştığımız gibi basit, ham eserlerle karşılaştığımız da oluyor. Genç kalemlerimizi kırmadan, incitmeden daha iyisini yazmaya teşvik etmeye çalışıyorum. Ama çoğu zaman kızdıklarını, nesnel eleştirilerimden alındıklarını hissediyorum.
Benim için ve çevremdeki dostlarım için eserlerimizin geri çevrilmesi bir şanstı. Böylece yayımlanan eserlerimizin nitelikli olduğunu, reddedilenlerin, yayımlanmayanların ise bundan yoksun olduğunu anlardık. Bir kısmını buruşturup çöpe atar, bir kısmını ise düzeltme yoluna giderdik. Günümüze kadar yüzlerce şiir biriktirdiğim halde, bir şiir kitabı yayımlayacak hacmi bulamıyorum kendimde. Çünkü eleme yapmaya kalktığımda bazı şiirlerimi bizzat eleyeceğimi, bazılarının da baskı öncesi fikrini alacağım ehl-i edebiyat tarafından eleneceğini biliyorum.
Ne yazık ki günümüz gençleri için eserlerinin yayımlanmaması diye bir durum söz konusu değil. Wattpad diye sanal bir yayın var. Herkes istediği hikâyeyi yazıp burada yayımlayabiliyor, hiçbir engel yok, edebi denetim yok. Wattpad çılgınlığı konusunda ülkemiz ABD ve Filipinler`den sonra dünyada 3. sıradaymış.
Hoş, wattpada da gerek yok. Sanal âlemler, facebook, twitter, instagram birbiriyle yarış halinde. İnsanlarımız herhangi bir edebi kontrolden geçmeden şiir diye, nesir diye her karaladığını sanal âlemde paylaşıyor.
Daha geçen gün bir lise öğrencisi roman yazdığını söyledi bana, merak ettim, aldım, inceledim. Çok basit kaldığını, roman değil, romancık bile olamayacağını söyleyebilirim.
Peyami Safa, Halide Edip, Yaşar Kemal gibi Cumhuriyet döneminin güçlü birkaç kalemini sordum, okudun mu diye? Yok! Günümüzden İskender Pala, Elif Şafak, Emine Şenlikoğlu, Sadullah Aydın? O da yok! Kızmamak elde değil, roman okumadan roman yazılır mı?
Ahmet Hamdi Tanpınar, kırk yaşından önce roman yazılamayacağını söyler. Hadi biz o kadar katı olmayalım, genç kalemlerin önünü kesmeyelim. Yazın, çizin, fakat yazdıklarınızı mutlaka usta kalemlerin süzgecinden geçirin. Şu nokta prensibiniz olsun: İyi yazmanın yolu eleştiriye açık olmaktır, daha iyi yazmanın yolu ise işin erbabından acımasızca eleştiri yapmasını istemektir.