Mirali Yıldırım

Konuşmak İstiyorum Ama Konuşamıyorum

19.02.2021 07:35:36 / Mirali Yıldırım

Derdim var! Farklara, renklere rağmen “et/tırnak gibi kaynaşmış; milli sınırları aşıp dünya vatandaşı olabilmiş; böylece abideleşmiş; düşüp kalkmış; ecnebiye kök söktürmüş ama evladına yenilmiş; hatır-gönül adına sineye çekmiş; ağır imtihanlarda asi olmamış, Rabbine sığınmış; betere sabretmiş; beterin beterine de ‘Bu da geçer Ya HÛÛ’ demiş; ezanla uyanmış, namazla dirilmiş, Kâbetullah’a yönelmiş… tertemiz insanlara ait bir derttir konuşacağım!

İsyan etmeyiz! “Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabip/Kılma derman (derdime) kim helâkim zehri dermanındadır”(Fûzûlî)  Derdimizi seviyoruz.

 Bu insanların ekmeğiyle büyüdük; bu insanların dualarıyla beka bulduk. Bu destan kahramanlarını, gereğince konuşamamaktır derdimiz!

Konuşacağız… Gücümüzün yettiği kadar; suç olsa da!

Çünkü “Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,/Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir!”(M. Emin)

Konuşacağız ki; sevenleri toprak olmasın!

*Hayat pahalılığını konuşacağım. Kontrolsüz ticari hayatın sürekli vatandaşa yaşattığı pahalılığı; mutfağa düşen ateşi konuşacağım ama bu ateşin daha da gür olması için alana benzinle inen tanımsız mahlukatlara eleman olurum endişesi(!) susturuyor!

Sosyal hayatın dengesini sağlayan kadim değerlerimize yapılan suikastları konuşacağım. Mesela İstanbul Sözleşmesi’nin bir Haçlı Şövalyesi gibi haremimize girişini, kadim kavram ve tanımlarımızı nasıl tebdil ve tağyir ettiğini; taşlar bağlanırken itlerin nasıl ve kim tarafından salıverildiğini konuşacaktım ama “az sabır” mahlûku, yolumu kesiyor.

Mecliste, iktidar ve muhalefette; vicdanlara inen ses, izana hitap eden seda, imana götüren hitapların eridiğini konuşacağım ama yine tanımsız bir mani yolumda!

Halkı kin ve nefrete süren, gerilim isteyen; sokaklara çağıran; tencere-tava çalan; ezanı ıslıklayan; tam da vatanın yüreğine saplanmaktayken ıskalayan etkili, mahir keskinnişancıları ifşa etmeliyim! Öte yandan uslu koyun düşleyen, suskunları alkışlayan.. yetkili tacirleri konuşmalıyım derken; sıradaki beter şey(!?) mani oluyor!

Zihnimin kenarından girip derinlerine işleyen ucuz gündem, sıradan olaylar, teferruatlar mesela soğan, sarımsaktan; giyim kuşama kadar derd-i maişet, tûl-ı emelllerim.. Hızlandığım güzergâha, beterin beteri olarak düşüveriyor!

Son yüzyılda dayatılan yasaları, inkılap ve Şefleri, vakitsiz çalınan borazanları; kovduğumuzu sandığımız işgalcilere hizmet eden devrimleri çözdüm. Tam da “senin de takken düştü, pabucun dama..” diyeceğim anda bin-beterle tanışıyorum veya tanıştırıyorlar!

Huzur ve sükun bulayım diye bir Habeşistan, bir Medine arıyorum. İşin kötü tarafı; İslam diyarlarında bir Medine, küffar diyarında da insanlık onuruyla tanışabilmiş bir Necaşi yok.  Her taraf çorak, her yerde serap… Zücaciye dükkanına filler girmiş. 

Bütün bu manilerde bir ortak payda, birbirini çağrıştıran renkler var. Bir ustanın elinden çıkmış duvar, bir terzinin diktiği elbise; bir mühendisin çizdiği bir proje görüntüsü var. Aslında bunu pekiyi görüyorum, anlıyorum.

Hazreti Hüseyn’in bile bile neden Kerbela’ya yürüdüğünü şimdi daha iyi anlıyorum!

Basiretlerin kilitlendiği; menfaat ve korkunun ilahlaştığı; “Eşkiya’nın bin iken BİR’e indiği ama o birin de hepsinden beter olduğu” bir devirde; sözün biteceğini; “kör, gafil ve sinmiş yüreklere” bir şey anlatamayacağını; diriliş mesajının can pazarında ser vermekten geçtiğini anlıyorum amma Hüseyn olmanın ağır faturasını da biliyorum.

Çünkü; Hüseyn’in devriminde; başlangıçta zarar var. “Âl-i Beytinin Kerbelalarda, katilinin insafına kalması var. Nice silahlara, paramparça verilen masum beden(ler) var. Zalim-facir lanetlinin kuşatmasında, celladının yüzüne gülümseme; Yezid’in askerlerine dahi acıma belki de dua” var. Zühd, takva, namaz, sabır, tefekkür, teselli, şükür ve Ahiret saadeti için şehadet şeb-i arus gibi hazırlık var!

Daha da önemlisi; canına kastedenlerin vicdanında(!) dirilme, nesiller sonra bir şanlı inkılap ve zafer var!

Herkese yetecek kadar nimetleri barındıran Dünyamız; “küfür, zulüm ve gafillerin olmayan insafına” bırakılacak kadar değersiz ve sahipsiz de değildir evelallah!

Yerdeki TEVHİD Sancağı, Akıncısını beklese de Rabbimizin işlerini iyi biliriz: “O, sadece MÜHLET veriyor!” Muhtacız; insanlık muntazır İlahi! Vesselam!

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar