Mirali Yıldırım

Eğitim Çağındaki Gençliğimizi Kim Eğitiyor?

11.09.2020 11:29:08 / Mirali Yıldırım

Gençlik ve eğitim kömürümüzden çıkıyor. İslam’a göre eğitim, rahm-i maderden mezara kadar devam eder.

Anne karnındaki eğitim helal beslenmeyle sağlıklı davranışları kapsar.

Bugün eğitim, modernizmin sunduğu popüler kültürün etkilediği batıdaki eğitim doğrultusunda yürümekte.

 Yazımızda, Fransız yazar Jules Payot’un İrade Terbiyesi adlı eserini değerlendireceğiz. Payot, aslında İslam’ın belirttiği hatlardan farklı bir şey dememiştir..

Malum, Avrupa’da, 17-18. yüzyıllara kadar bir şekilde kilisenin üzerinden dini değerlerin toplumda bir etkisi varken sonrasında; modernizmin sunduğu, aslında dayattığı metaların eline geçti. Günümüzde de popüler kültür etkisini arttırarak devam ediyor. Geçmişteki dinin yerini; sair kitaplar,romanlar, gazeteler; bunları da gölgede bırakan sosyal medya almış bulunmaktadır. İşte bu yüzden gençliği ıslah etmek geçmişe göre oldukça zordur. İçinden çıkmamız gereken ama çıkamadığımız da işte budur!

Suç şebekesinin başı diyebileceğimiz “sosyal medya” kararlı bir iradeye sahip olduğu için gençliğin ihtiraslarını, tutku ve heveslerin ötesine geçirerek aşılmaz kaleler yapıyor.

Bu iradeyi nasıl yeneceğiz? Kararlı bir iradenin karşısında ancak “devamlı bir güç” durabilir. Gençlik; sapkın fikirlerin, rehavetin, tembelliğin, hastalığın, aymazlığın... kıskacındadır.Başta az bir gayretle sürdürdüğü bu alışkanlıkları, zamanla vazgeçemeyeceği davranışlara dönüşür. Bu yanlışları için fazla bir gayret de gerekmiyor; doğru yerine yanlış davranışlar yapması yetmektedir. Yani iki düşmanımız; “tembellik ve nefsine düşkünlük” bunlardan her biri diğerinin yardımcısı olabiliyor.

Bunun karşısında durabilmek için şehvet ve tembellik denen düşmanları kar ve zararlarıyla tanımalıyız. Bir mimar, yer çekimi kanununu nasıl kendi lehine çeviriyorsa aynı şekilde bu güçleri, gençliğin yararına çevirmemiz lazım. Nedir bunlar?

Tembelliğe, şehvete sebep olan ne varsa zararlıdır ve bunların “aksine” davranmamız gerekmektedir.

Gençliği kendine getirecek ögelerle buluşturmamız lazım. Böylece gençlik kendi içindeki şairi, ozan’ı, her zorluğun üstesinden gelecek kahramanını keşfetme imkanı bulur.

İslam, erken evliliği teşvik etmektedir ve bunu “hayatın tamamlanmasıyla” eşit anlamda yorumlamaktadır. Uygun zaman ve zemini bulmuş bir gencin evlenmesinde yarar var. Batıda Özellikle de evlilik dışı doğumların çok olduğu Fransa ve İskandinav ülkelerinde geç evlilikten dolayı hayatları kararan milyonlardan bahsetmek mümkün. Bir neslin hayalleri, istikbali, bekası böylece kararmaktadır.

Sosyal medyanın etkisindeki gençliğin, sorumluluk bilincini alamaması, hayatını karartan bir gelecek ile karşılaşması demektir. Sosyal medyadaki orta hallinin de aşağıların da, karaktersiz, enerjisi düşük, ahlaki değerleri çökmüş, gelecek endişesi olmayan.. daha doğrusu insan olduğunun farkına varmayan düşük karakterli bir arkadaş çevresi ne demektir? Bir yere kadar ekmek elden su gölden misali yürüyen hayat, bir müddet sonra kendine kul köle ettiği zayıf fertten, altından kalkamayacağı bir yük, karşılayamayacağı bir ihtiyaçlar listesi ister. İşte burada tükeniş için sonun başlangıcı belki de sondur.

Cinsel uyarıların, nefsani duyguların esiri olan her kişi, aklını devreden çıkarmış; halisünasyona kadar varan bir romantizmin müptelası, resim ve hayal ile oluşturduğu bir dünyanın bendesi olur. Aklını başından alan ortamdan kurtulması için sağlıklı bir zihin ve aklıselimin kontrol ettiği bir çevreye ihtiyacı vardır.

Tüccarından bilim adamına kadar tüm sermaye çevrelerinin etkisinde olan batının daha fazla kazanma adına gençliğe, süflî isteklerin duçarı olma, nefse esir olma dışında sunacağı hiçbir şeyi yoktur. Tabii ki burada en acıklı olan, bu suç ve günah ortamını oluşturan, insanı terörize eden rol modellerin içinde, bilim adamlarının da olmasıdır. Peygamber aleyhisselamın dediği gibi; “bilmeyene bir bilene 7 kere yazıklar olsun!”

Düşünebiliyor muyuz, Popüler Kültür bir düşman üretiyor, düşmanla yüzleştiği yerde de ona karşı direnmeyi tavsiye edeceği yerde teslim olmayı öneriyor. Bu teslimiyeti; bize dayattıkları “İstanbul sözleşmesi” gibi sözleşmelerde, sosyal medya aracılığı ile dayattıkları kültür üzerinden ve teşvik ettikleri adeta yasayla korudukları suç ve günahlarda da açıkça görmekteyiz.

Batı kültürü aslında iflas etmiş, insana sunacağı bir değeri kalmamıştır. Bununla mücadele edebilecek çok imkan ve kabiliyetimiz vardır. Müslüman halkın; kodlarına dönmesi şarttır.

Batı, eğitimsiz bir çoğunluk ister. Emperyalist Batı kültürüne göre toplumu ve devlet erkini idare edebilecek %2-3’lük bir elit kesim yetmektedir; geri kalan %97’lik bir kesim ise onların gözünde, oyalanması gereken; imkan ve kabiliyetlerinin meta ve para alanlarında değerlendirilmesi gereken kuru yağının ötesinde bir şey değildir.

Geçmişteki değerlerimizi bugün de yetiştirmemiz lazım. Bir Buhara, Semerkand, Bağdat, Kahire, Hicaz Mektebi; Kudüs ve Aksa Mekteplerini geri getirmemiz lazım. “Giden Şanlı Akıncı” buralarda yetişir. Bunun için Farabileri, İbn-i Rüşdleri, Birunileri, Gazalileri, ibn-i Haldun, Saitleri... diriliş, direniş ve nihayetinde de Beka için yetiştirmemiz lazımdır.

Günümüzün nesli, yitik nesillerdir. Bu yitik nesle karşı nefretle değil, dışlamakla değil; sıkıntılarına, problemlerine çare bulmakla yükümlüyüz. Ayetin deyimiyle; “onlar zanna inanıyor... onlar bilmiyor...” Bu durumda, bizim şikayet yerine, mazinin tecrübelerini, geleceğim karmaşası ile buruşturmamız lazım.

Birçok ilahın türediği adeta “eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada” gerekirse güzellikler için zehir içebilmek, zehirden reçete çıkarabilmek lazımdır ki; “kuru dava değil bu lakin ilm ister...!”

Gençlik gitmeden geleceğimiz kararmadan...

Batılın ve Batı’nın sunduğu tüm ilahların Asa-yı Musa ve Zülfikar’la yere serileceği zaman ve zeminin muntazırları olarak, güçlüyüz, umutluyuz ve selam.

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar