Hayatının baharında, Baba rüyasının vahiy olduğu bilinci ile başını bıçağa uzatan ilk kurbanlık İsmail’in; uzun yıllar baba olma hasreti ile yanan, olduğunda ise İsmail’ini Allah’a adayacak kadar Rabbinin yoluna baş koyan ilk kurbanlık babası İbrahim’in;
Bidayetinden nihayetine, bu davaya bedenlerini siper edip kanlarını akıtan ve canlarını hediye ederek Allah’ın rızasını kazanan aziz şehitlerin;
Uzun boylu, asil duruşlu, çakmak gözleri ile Allah’ın yolunu gözleyen, adanmışlığın verdiği güven ile İdil’in sokaklarını arşınlarken taranıp, Allah’a “Lebbeyk” diyen Muhammed Said’in;
İlmi ile amil âlim, Molla Cezerî”nin aşkı ile tutuşan, şehadet öğretmenliğini Cizre’nin sıcağında yapıp, serin bir yel gibi esen; minberde gürleyen, medresede müderrislik yapan, gençlerle genç, yetişkinlerle yetişkin olan, tarikat şeyhliğine rağmen aziz davanın küçücük bir ferdine kulağını çekmesi için arz eden, bütün bu hengamenin içinde, bombalar eşliğinde taranan Şeyhim Zeki’nin;
Abiliğin kitabına konu olacak kadar duruş sahibi olan, öncülerden ders alıp öncülere ders veren, öğretmenliğini sadece sınıfta değil, Nusaybin ve çevre sathına yayan, öğrencisi ile birlikte Allah’ın huzuruna şehid olarak varan Hocam İbrahim’in;
Ağa çocuğu olmanın nazeninliğine aldanmayıp, cami cami Amed’in güllerini yetiştirmeye çalışan, dünyanın nimetlerini ellerinin tersi ile iten, Allah’ın rızasını kazanmak için ötelere göz diken, cami yolunda, camiye giderken, cami önünde kurşunlara hedef olan delikanlı Sertip’in;
92 yılı 26 Haziran günü sıcağında, öğlene doğru, tarlada çalıştıkları halde, Cuma namazına yetişmek için traktörlerine binen, Hutbeyi kaçırmamak için yola revan olun, o yola döşenen mayının patlaması ile paramparça olan aziz bedenlerini kurban olarak Allah’a sunan; Abdülkerim Özel, Hediye Baştuğ, İbrahim Kartal ve Menice Kartal’ın;
Aynı 26 Haziran, Cuma günü yatsı namazında, cami yarenleri olarak kayda geçen Susa’nın gülleri; namazdan önce Allah’ın son vahyini ve son Peygamberin siyerini tedris etmek için, tarlalarda çalışmışlığın yorgunluğunu bir kenara atarak, caminin yoluna can atan ve nihayetinde camide otomatik silahlarla taranan; Hüseyin Çetinkaya, M. Ali Uslu, M. Sait Fidancı, M. Mekki Fidancı, Medeni Fidancı, Zeki Fidancı, Abdulhaluk Ugas, M Emin Kantar, Ahmet Kantar ve Adnan Kantar’ın;
Yine böyle bir Kurban Bayramında, iyilerin safında yer almak, Rabbini razı etmek, garibanların sofrasına katık yetiştirmek için, Amed’in sokaklarını Sertip gibi adımlayan, ellerindeki et poşetlerini menziline götürmek maksadıyla yollara düşen ama bunun bedelini kurşunlanarak, bıçaklanarak, üçüncü kattan atılarak rablerine teslim olduktan sonra bedenlerinin üzerinden araba ile geçilerek, en sonunda yakılarak tanınmayacak hale gelen; Riyad Güneş, Hasan Gökgöz, Hüseyin Dakak ve Yasin Börü ile o günün tedhişinde şehid olan Cumali Güneş, Turan Yavaş, Fethi Yalçın, Cengiz Tiryaki, Abdullah Muhammed Latif, Fehad İbrahim Elduveric’in;
Yasinler yetiştirmek için Amed’in parklarını mesken tutan, bir gencin hidayeti için Mus’ab gibi yanıp, tutuşan; evinde yiyecek ekmeği yok iken öğrencilerini Suffa ehli gibi gözetmeye çalışan, insan güzeli Aytaç Hoca’nın;
Aziz davayı belde belde gezerek anlatmak için diyar diyar gezen, uzakta yakında olduğuna bakmaksızın köy köy dolaşan ve bunun bedelini zindanlarda ödeyen, garip ellerde gün dolduran aziz davetçilerin;
Kısacası Aziz İslam davasına kurban olanların bayramı mübarek olsun.