6-8 Ekim filmini “Kanlı Ekim” Youtube kanalından birkaç kez izledim. İzleyenlere de tavsiyem tekrar tekrar izlemeleridir. Çünkü her seferinde yeni yeni mesajlar yakalayacaklarından eminim.
Benim ilk edindiğim izlenim; mazlum ile zalimin karşılaştırılması oldu. Filmdeki kurguya göre belgesel çekmek isteyen Sofia Hanım, mihmandarı Yasin’e; “Her iki taraf da Müslüman ve insan” diye cümle sarf ediyor. İkisi arasındaki bu konuşma, Dicle Nehri’nin üzerindeki On Gözlü Köprü’de geçiyor.
“Bir İranlı’ya mazlumiyeti anlatmanın en iyi yolu Hz. Hüseyin’den örnek vermektir” diye düşünen Yasin; “Şu gördüğünüz Nehir Irak’a gider. Kerbela’nın yanından geçer. Şimdi söyleyin bana! Kerbela’daki o bütün şiddetin sebebi neydi? İki grup vardı. Her iki grup da Müslüman’dı. Hepsi insandı. Bir tarafta Hüseyin vardı, diğer tarafta Yezid. Hüseyin mazlumdu, Yezid ise zalim.” diye akıllıca bir cevap veriyor.
Yasin’in şahadeti ve cesedine uygulanan vahşiyane eylemler, Hz. Hüseyin’inkine ne kadar da benziyordu. Peygamber torununun başı koparılmış, gövdesi ise atlara çiğnetilmişti. O kadar ki mübarek cesedi, Kerbela’nın kumları ile özdeşleşmişti. Yasin’in gövdesi üzerinden ise araba ile geçmişlerdi. Sonra yakılan ceset, asfalta yapışmıştı. Yasin, Hüseyin olmasına Hüseyin idi. Ama olayları başlatan Selahattin Yezit miydi?
Aslında ikisinin benzer yönleri vardı. Filmde ikisi çok az görünmüşler. Simaları bir iki kez kameraya yansımış. Selahattin’in suçluluk psikolojisi ile terleye terleye yaptığı şu meşhur mazeret konuşmasından bir kesit alınmış. Yasin’in “Özturan Apartmanı 3” binasına sığınması ve başına gelen malum olaylar yansımış filme.
Benzer yönlerinden bahsetmiştim Yasin ile Selahattin’in. Hemen dikkatimi çeken isimlerindeki benzerlik. Son iki harfleri aynı ve birlikte söylendiğinde, telaffuzda bir uyum oluşuyor.
İkisi aynı yörenin insanları. Yasin’in ailesi Bingöl’ün Genç ilçesinden. Selahattin ise Yasin’lerin yakınında bulunan, Elazığ’un Palu İlçesinin Atik Köyünden. İkisi de Sünni, Şafii ve Zaza. İki aile de sonradan Diyarbakır’a yerleşmiş. Gariptir iki aile de fırıncıdır. Selahattin, Ruşen Çakır’a verdiği röportajda bu yönde bilgiler vermiş. Selahattin’in babası Diyarbakır’da ilk etapta fırıncılık yapmış. Sonradan Köy Hizmetlerinde çalışmış. Bildiğiniz üzere Yasin’in babası Fikri Börü’nün de mesleği fırıncılıktır.
İkisinin de siması parlak ve masum. Yasin’in yüzü kalemle çizilmiş gibi. Dinginlik veren bir civanmert siması. Temiz mi temiz. Masum Anadolu çocukları olur ya, işte öyle. İnsan simasına yerleştirildiği söylenen “Altın Kural” o kadar çok oturmuş ki Yasin’in yüzüne, baktıkça bakasım geliyor.
Selahattin’in de yüzü parlak. İnsan güzeli sayılabilecek bir surata sahip. Anlaşılan muntazaman traşını oluyor. Jiletin düzleştirdiği bu simadan kötülük beklenmez ya da beklenmemeli diye bir hisse kapılır insan. En azından profilden bakıldığında öyle görünüyor.
Tarihin garip bir cilvesi olarak, ikisi 6-8 Ekim olaylarının birer tarafında karşılaştı. Hüseyin ve Yezit’in Kerbela’da karşılaşması gibi. Olaylarda biri mazlumların diğeri ise zalimlerin safında yer aldı. Çünkü Yasin’in şehit edildiği olayları, Selahattin başlatmış idi. O, halkı sokağa çağırdığında bir yerlerden talimat almış gibiydi. Kanaatimce gibisi fazla. Basbayağı talimat almıştı.
Kobani’ye sahip çıkma adına, mazlum Kürt halkı ve benzer mazlumlara kurban eti dağıtmakla meşgul olan Yasin, Hasan, Hüseyin ve Riyad’ın katillerinin azmettiricisi, maktul Yasin ile ortak özellikleri olan Selahattin Demirtaş’tı.
Gerçektende 6-8 Ekim filmi tarihten güzel bir örnekle ikisi arasında bir karşılaştırma yapmış. Hüseyin’i Yasin; Yezit’i ise Selahattin ile eşleştirmiş.
O gün taraflardan; Yasin mazlumdu, Selahattin ise zalim.