İnsanlığın en temel problemi; toplumun sevk ve idaresi ile ilgili olarak kendinde siyasi bir irade hakkı görüp, insan yığınlarını dizayn etmek istemesidir. Yönetim erkini elinde tutmak isteyen insanoğlu, çoğu zaman yetki ve haddini aşmaktadır.
İnsan kendini doğadan müstağni görüp, tabiatüstü hareket etmek istemektedir. Örneğin; bu yıl Türkiye’de son otuz yılın en kurak Ocak ayını yaşadık. İnsanlar, yağmur veya karın düşmesi için taleplerini, çaresiz olarak Allah’a arz ettiler. Ancak iklimin sahibi olan Allah’a, bu kadarcık yetki vererek, ekonomiyi kendi bildiği şekilde düzenlemektedir.
Öyle ya, yağan yağmur veya kardan sonra ekonomi canlanacaktır. Bu vesile ile yağmur ile ilgili tasarrufuna inandığımız Allah’ın, ekonomide faizi haram kılması, genelde insanoğlunu bağlamamaktadır.
Hakeza güneşin, ayın veya yıldızların hareketleri ile ilgili elimiz kolumuz bağlıdır. Ay bulunduğu yerden Dünya’daki okyanusları kontrol ediyor. Ya da güneş ışınları sayesinde hayatta kalıyoruz. Güneş veya Ay ile ilgili bir tasarrufumuz yoktur.
Ama Allah’ın yasakladığı çıplaklığı hiç hesaba katmadan, Ay’ın kontrol ettiği deniz kenarlarında, Güneş’in ısıttığı kumsallarda; Güneş, Ay ve yıldızların Rabbi olan Allah’ın Ahzap-59’daki; “Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler...” ayetini dikkate almamaktayız.
Bir arının soframıza getirdiği harika aromalı balı üretirken, nasıl bir iş bölümü içerisinde olduğunu görüyoruz. Bal arısının işine pek karışmıyoruz. Çünkü bizler için mükemmel bir performans ile çalışıp, ilaç ve kahvaltılık üretmektedir.
Ancak bal arısına kolektif çalışarak üretim yapma kabiliyetini veren Rabbimizin, insanlar için koyduğu toplumsal yasaların hepsini görmezden geliriz. Oysaki Peygamberimizin Medine’ye gider gitmez topluma müdahale edip, Anayasa’dan tutun da su sorununa kadar, bütün problemleri bir bir çözdüğünü biliyoruz.
İsteyenler tarihi kayıtlardan; Peygamberimizin Medine’de toplumsal mutabakatı sağlamak için Anayasa’yı nasıl hazırlayıp, ilan ettiğini okuyabilirler. Anayasa metni olan Medine Vesikasından doğacak olan ihtilaflara bizzat Hz. Peygamber bakacağından, nizam ve intizamı sağlamak üzere kendisine nezaret görevi verildiğini, dolayısıyla bunun Devlet Başkanı ile eş anlamlı olduğunu herkes anlayabilir.
Buna benzer olarak Hz. Yusuf’un Mısır Sarayına Maliye Bakanlığına atandığını ve peyderpey Allah’ın kanunlarını hayata geçirdiğini de yine Allah’ın son elçisi ile gönderdiği Kitap’tan öğreniyoruz.
Kısacası gelen bütün peygamberlerin yaşadıkları topluma bir şekilde müdahale edip, cemiyet ile ilgili Allah’ın emirlerini tatbik etmeye çalıştıklarına tarih şahitlik etmektedir. Eğer tarih bir hikâyeden ibaret değilse, bu gün bizim de yaşadığımız an tarihtir ve bizler de aynı sorumluluktayız.
Fakat günümüz insanı, geçmiştekilerine benzer olarak, tabiat kurallarına teslim olmakla birlikte, toplumsal yasalarda bildiğini okuma meyli içerisindedir. Nitekim cemiyetlerimize baktığımızda, durumun belirttiğimizden ibaret olduğunu açıkça müşahede ediyoruz.
Eğer inanıyorsak, tabiatın ve bizlerin yaratıcısı Allah’tır ve tabiat ile birlikte biz de kendimizi ona teslim etmeliyiz.
Neticede Müslümanlık teslimiyettir.