Efendim, ben tarih bölümü mezunuyum. Daha çok orta çağ tarihine yöneldim. Sîret-i Nebî ve Sîret-i Enbiyâ ile de karınca kararınca ilgilendim. Bu ilimle uğraşanların en büyük amacı; okudukları ile günümüz arasında bağ kurmaktır. Başka bir şekilde açıklayacak olursak; tarih geçmişin hikâyesi değil, belki günümüze ışık tutan en önemli bilgi disiplinidir.
Peygamberlerin yaşadıkları dışındaki tarihi günümüz ile kıyaslamak, belki biraz daha kolaydır. Ama peygamberlerin yaşantılarını günümüze taşımaya çalışmak cesaret ister. Açıkça söylemek gerekirse alacağın tepkilerden dolayı endişeye kapılırsın. “Böyle saçma bir kıyas olabilir mi?” şeklinde alacağın tepkiler sizi frenler. Ne yalan söyleyeyim, benim de bu şekilde açıklamaya çekindiğim, ilim âleminin tepkisinden endişelenerek kendime sakladığım hususlar vardır.
Ancak bugün bir konuyu sizinle paylaşmak isterim. Bilmiyorum belki de bu benzetmeyi yapan başka kişiler de vardır. Yapacağım kıyastan dolayı tepkiler alabilirim ama yine de yazmak istiyorum. Efendim, Abdullah Yıldız Hoca’nın, “Yusuf’un Üç Gömleği” diye bir kitabı var. Anlaşılacağı üzere; Hz. Yusuf’un hayat hikâyesi üzerinden bazı çıkarımların yapıldığı bir çalışma. Müsaadenizle bu üç gömleğin ne anlama geldiğini, yazardan nakletmek istiyorum.
- Kanlı gömlek: Masumiyet, mağduriyet ve mazlumiyet.
- Arkadan yırtılan gömlek: İffet, ismet ve ihlas.
- Yusuf kokulu gömlek: İktidar, istikrar ve istikamet.
Hz. Yusuf (as) ile AK Parti hükümetleri kıyaslandığında bazı yönlerden birbirine benzedikleri görülür. Çünkü ikisi de İslami olmayan rejimlerde iktidar olmuşlardır. Firavun rejimi “Hükümdar Tanrı” ve bulmacalara konu olan tanrı isimlerinin olduğu bir panteona sahiptir. Yani Firavunlar, tanrının oğlu, dolayısıyla tanrıdır. Ancak tanrılarla insanlar arasındaki aracı konumu oldukları için, örneğin güneş tanrısı gibi çok tanrılı bir dinleri mevcuttur.
Türkiye, anayasada belirtildiği üzere laik bir cumhuriyettir. Bilindiği üzere bu özelliği ile birlikte sayılan başka özellikleri, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Sert bir anayasadan bahsediyoruz. Uğur Mumcu’nun bir gülmece dergisinden nakletmiş olduğu, bu ülkede Müslümana İslam ahkâmının uygulandığı tek yer olarak ölümü gösterdiği örneği meşhurdur: “Türk vatandaşı; İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri usulü yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”
Belirttiğimiz üzere her iki iktidar İslami olmayan rejimlerde iş başına gelmişlerdir. Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı ve kardeşleri tarafından gömleğinin kana bulandırılarak, babalarına kurt yedi yalanının uydurulduğu husus, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir şiir okumasından dolayı cezaevine atıldığı dönem ile kıyaslanabilir. Nitekim bu cezaevi süreci onu milyonların umudu haline getirmişti. Bu dönemde Avrupa basını kendisinden; “Yasaklı Umut” diye bahsediyordu. Oysa o zamanın Doğan Medyası; “Muhtar bile olamaz” diye yazıyordu. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere birinci gömlek; masumiyet, mağduriyet ve mazlumiyet gömleği idi.
Sonra iktidar olup, muktedir olamadıkları yıllar başladı. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişi çıkardıkları yasaları imzalamıyor, basın aleyhlerinde her türlü yalan dolanı işliyor, atanmış bürokratlar her türlü engeli çıkarıyor ve çeşitli iftiralarla iktidardaki partiyi “Laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı” oldukları gerekçesi ile kapatma davası açabiliyorlardı. Başörtüsü hala yasaktı ve askerler hükümeti iki de bir uyarıyorlardı. Kısacası bu dönemde gömlekleri arkadan yırtılıyordu. Abdullah Yıldız bu gömleğe ne demişti: İffet, ismet ve ihlas.
Sonraki dönem iktidarlarının sağlamlaştığı, üçüncü gömlek dönemidir. Yani iktidarlarının yanında istikrar ve istikamet sahibi olmaları gereken döneme gelmişlerdi. İlk iki dönemi başarı ile geçip, iktidar ve muktedir oldukları bu dönemde, maalesef istikrarı bozup, istikametlerini kaybettiler. Yanlışları İslam’a mal edildi ve bu din umut olmaktan çıktı çıkacak.
Kendileri bu dönemleri çıraklık, kalfalık ve ustalık diye üçe ayırmaktadırlar. Belirtilen ustalık dönemindeki istikrar ve istikamet sapmaları, bütün İslami hareketlere zarar veriyor. Daha önceki hizmetlerini görmezden gelmek nankörlük, ancak son demdeki hataları dile getirilmezse adaletsizlik olur.
Kısacası üçüncü gömleğin hakkını veremediler vesselam.