Altılı masa ve dolayısıyla Ana Muhalefet, kendini iktidar olma fikrine iyice kaptırmış. Ülkedeki ekonomik gidişat olumlu değil ve halkın canını yakmaktadır. Bu nedenle başta CHP olmak üzere tüm muhalefette, 20 yıllık iktidarın gideceği yönünde güçlü bir kanaat var.
Daha önce de bu köşeden yazmıştık. CHP bu ülkede tek başına iktidar olacak potansiyele sahip değildir. Geçmişte de olmadı. Ama bazı olağanüstü durumlardan istifade ederek veya sağ partiler ile yaptığı koalisyonlar sayesinde iktidar olabilmiştir.
Nitekim günümüzde de adına “Altılı Masa” dedikleri ve sadece bir partisinin sol, diğerlerinin sağ cenahtan olan oluşum sayesinde, solun iktidar olma olasılığı doğmuştur. Ortak paydaları pek olmayan, normalde bir araya gelemeyecek kadar benzemezler olan bu partileri, Erdoğan düşmanlığı bir araya getirmiş durumdadır.
Fakat atalarımız “Öfke ile kalkan zarar ile oturur” diye boşuna söylememişler. Tayyip Erdoğan’a kızdım, küstüm, darıldım bahanesi ile ülkeyi Kemal Kılıçdaroğlu’na teslim etmek, kümesin tilkiye ikram edilmesi gibi bir şeydir.
Daha düne kadar üniversitelerdeki sınıflara alınmayanları bu zihniyet kamusal alan diye üniversitelerin dış kapılarından dahi içeri almıyordu. Çünkü onlara göre okul bahçeleri kamusal bir alandı ve belirtilen alanlarda Allah’ın kanunları geçerli değildi. Buralarda ve hatta sokaklarda dahi başörtüsü görenler, kırmızı gören boğalara dönüşüyorlardı.
Üniversite yıllarından aklımda kalan ve bir türlü çıkmayan görüntü, başörtülü öğrencilerin taktıkları peruklardı. Derslerine girebilmek için başlarına geçirdikleri peruklarla oluşturdukları korkunç manzara, gözümün önünden hiç gitmemektedir.
Hele hele bu kılık kıyafet ile ilgili 28 Şubat MGK’sı kararlarının, Meral Akşener’in İçişleri Bakanlığı döneminde, kendisinin ifadesiyle “Kesinlikle uygulanacak” tarzındaki tavrı, insanın canını acıtacak bir durumdu. Bu açıklamalardan sonra, iş çevremizde belirli makamlardan kovulanlar, başörtünü çıkar da öyle gel meramını dinliyeyim şeklindeki açıklamalar, Kur’an’a ve içinde yer alan tesettür ayetlerine inanan müminler için katlanılması güç durumlardı.
Neyse ki kamusal dedikleri ve kendilerince laikliğin mabetleri olan benzer yerlerde bu tür uygulamalar son buldu ve hâlihazırda başörtülüler herhangi bir sıkıntı yaşamadan, bu alanlara girmektedirler.
Kümesteki tavukları tilkiye teslim babından altılı masanın “Baba” ile başlayan veya “Oğlu” ile biten soy isimlileri nasıl bir vebal altına girdiklerinin farkındalar mı? HÜDA PAR’ın; “İslam’a muhalif politikalar izleyen herhangi bir parti ile ittifak yapmam” tarzında ilkeli bir duruş sergileyemezler mi? Varsın meclise giremesinler veya iktidar olamasınlar.
İşin garip tarafı sol partilerin, muhafazakâr seçmene yönelik yatırım yapmalarıdır. 27/06/2022 tarihinde, Türk Ocakları’nın 110 kuruluş Yıldönümü münasebetiyle yapılan “Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları” isimli sempozyumda yaptığı konuşmayı dinlerken, İslam’daki adalet mefhumunu ayetler ışığında anlatan kişinin Kılıçdaroğlu oluşuna hayret ettim.
Yine Kılıçdaroğlu 26/06/2022 günü Mavi Marmara şehitlerinden Çetin Topçuoğlu’nun ailesini ziyaret edip, iktidarın bu anlamda yumuşak karnına bastı. Ziyaret sonrası yaptığı açıklama ile bu davanın daha kapanmadığını beyanla, israil ile sürdürülen normalleşme üzerinden iktidarı vurmaya çalıştı. Hakeza Yunanistan’ın adaları silahlandırmasını anlatırken, Bülent Ecevit ile birlikte Erbakan Hoca’yı anmayı unutmuyor. Kısacası rol çalıyor.
Allah’ım ne günlere kaldık?