Muhammed Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lütuf ve rızasına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. İncil’deki misalleri ise bir ekindir: Çiftçileri sevindirmek üzere filiz verir, onu güçlendirir, kalınlaşır ve kendi sapları üzerinde durur. Onlar (müminler) yüzünden kâfirler öfkeden kahrolsunlar diye (böyle olmuştur). Onlar arasından iman edip dünya ve ahirete yararlı işler yapanlara Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaat etmektedir. (Fetih:29)
Ayet Müminlerin vasıflarını sayıyor. Müminlerin vasıflarını sayıyor derken, müminlerin belirtilen vasıfta olması gerektiğini vurguluyor deksek daha doğru bir tanımlama yapmış oluruz.
Bu ayetin belirtiği kıvamda müminleri çevrenizde görmüşsünüzdür. İmanın vermiş olduğu nurani simanın tam da üzerinde secde izlerinin bulunduğu, Allah’ın sevgili kullarından bahsediyoruz. Yürürken, konuşurken, ayakta iken veya yanları üzerinde yatıyorken hep Allah’ı düşünen ve bütün hayatlarını bu hal üzerinde yaşayan o kullar, ayetin mücessem halidirler.
İşte bu tür müminler; kendi aralarında müşfik, kâfirlere karşı ise serttirler. Çünkü bilirler ki; “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Onu yalnız ve yardımsız bırakmaz.” Böylece yeryüzü Müslümanları arasında bir güven tesis edilir. Müslüman bir devlet, kardeşleri olan ümmetin diğer azaları aleyhine kâfirlerle işbirliği yapmaz. Bunun rahatlığı ile hareket ederler.
Peki, Müslüman hata yapmaz mı? Elbette ki yapar. Hiçbir Müslüman hatadan beri, yani masum değildir. Ancak Peygamberler bu hususta Allah’ın koruması altındadırlar ki onlar dahi “Zelle” denilen fiiller gerçekleştirmişlerdir.
İşte bizim sorunumuz mümin günah işlediği veya hata yaptığı zaman ona karşı olan tavrımızın ne olması gerektiğidir. Hz. Peygamber’in camiye bevleden bedeviye olan tavrını hatırlarsak, herhalde daha makul davranırız.
Aslında işi kişisel boyuttan toplumsal boyuta çektiğimizde de yine Müslümana Müslümanca davranmamız gerektiği kanaatindeyim. Evet, yanlış her zaman yanlıştır. Ama biri bu yanlışı İslam’a olan düşmanlığından dolayı yapıyorsa, herhalde ona karşı tutumumuz daha sert olması gerektir.
Hülasa sözü muhalefete getireceğim. Hâlihazırda nispeten İslami hassasiyetleri diğerlerine nazaran daha fazla olan bir idaremiz var. Fakat her kul gibi onların da hataları, günahları var. Doğruya doğru, eğriye de eğri demek ve bunda ısrarcı olmamız gerekiyor. Yani “Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız.”
Ancak yapacağımız muhalefet daha şedid bir idareye vesile olacaksa o zaman biraz daha temkinli davranmamız gerekmez mi? Örneğin faizli iş ve işlemler, israil ile normalleşme gibi hususlarda Cumhurbaşkanını kıyasıya eleştirelim.
Eleştirelim eleştirmesine de bir yerde durmamız gerektiğinin farkında olalım. Faiz ile ilgili; “Hani bu hususta nas vardır nas” diyordun diye gürleyelim. Ama bu söylemimiz tamamen bir faizcinin iş başına gelmesine vesile olmasın.
Hakeza israil ile normalleşme adımlarının hatadan öte olduğunu söyleyelim ama bu tavrımızın sonu israil dostu bir idarenin gelmesine hizmet etmesin.
Daha somut bir ifade ile Cumhurbaşkanın uyaralım ama bu muhalefetimiz CHP veya HDP gibi laik-seküler partilerin işine yaramasın.