Eskilerin iktisat dedikleri ekonomiden hiç anlamam. Hatta gazete dahi okurken ekonomi sayfalarını pas geçerim. Borsanın çalışmasından, döviz kurlarının nasıl seyredeceğinden, altının gram fiyatından, bütün bunların nasıl işlediğinden haberim yok desem, abartmış olmam.
Zaten bu nedenle köşemde ekonomi ile ilgili hiç yazı yazmam. Buna rağmen AK Parti Hükümetinin idare ettiği ekonomi, benim gibi konudan bihaber birini yazmaya zorluyorsa, varın siz düşünün halimizi. Aynı Bekri Mustafa’nın cenaze namazı kıldırması gibi bir hal yaşıyorum.
Kim bu Bekri Mustafa diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bekri Mustafa’nın hikâyeleri internette mevcuttur. Osmanlı medreselerinde okumuş ama daha sonra içkiye müptela olmuş biridir Bekri Mustafa. Buna rağmen cübbesini giyer, kavuğunu takarmış.
Bir gün vatandaşın biri ölür ama ortalıkta imam yoktur. Bekri Mustafa içkili bir halde oradan geçerken; “Gel cenaze namazını” kıldır demişler. O, her ne kadar kendisinin imam olmadığını beyan ettiyse de ölü yakınlarının ısrarı ile bir şekilde namazı kıldırmış. Sonra ölünün kulağına eğilip bir şeyler fısıldamış. Halk merak etmiş. Sormuşlar kendisine “Ölüye ne söyledin?” diye. Bekri Mustafa’nın cevabı can alıcıdır: “Öte tarafta bu dünyanın halini soracak olanlara, Bekri Mustafa imam olmuş, cenaze namazı kıldırıyor diye cevap ver, onlar anlarlar dünyanın ne hale geldiğini.”
Demem o ki; ekonomik uygulamalar benim gibi birinin yazı yazmasına neden teşkil ediyorsa, herhalde geldiğimiz nokta pek iç açıcı değildir.
Efendim, televizyon kanallarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinlediğimizde, icraatlarını bir güzel sıraladığını görürüz. Örneğin Türkiye ulaşımı ile ilgili yaptıklarına hak vermemek elde değil. Ama bu durum yurdum insanının mutfağına giren domatesin fiyatını düşürmüyor.
Hakeza her şehirde en az bir üniversitenin bunuyor olması, eğitim açısından muazzam bir sonuçtur. Eskiden büyük kentlerde bulunan üniversitelerin yurt sathına dağılması, elbette ki alkışlanacak bir başarıdır. Ancak bu da yurdumun bilmem hangi mutfağındaki Fatma teyzenin tenceresine bir katkı sunmuyor.
Hükümet çevrelerinin kötü ekonomik gidişatı, dış mihrakların Türkiye üzerindeki oyunları şeklindeki açıklamalarını yabana atmıyoruz ama sürecin iyi idare edilemediği de bir gerçektir.
Her sabah uyandığımızda yeni bir akaryakıt zammı ile karşılaşıyoruz. Biliyoruz ki bu zam piyasada hemen karşılık bulur. Çünkü nakliye girdisinin fiyatlara yansıması kadar doğal bir şey yoktur. Buna elektrik ödemesi, vergi borcu gibi masraflar eklenince, haliyle fiyatlar yükseliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Partili herkesin şunu iyice bellemesi gerekiyor. Türkiye insanının en önemli başarı kriteri, çeşitli dallardaki gelişmişlikten öte, ekonomik olarak göstergelerin iyi bir noktada olmasıdır.
Ve şunun da iyi bilinmesi gerekiyor: Türkiye’de ekonomiyi iyi idare eden hükümetler seçimleri kazanıyor. Seçmen için mutfağına giren un, yağ, şeker gibi temel gıda maddelerinin birim fiyatı çok çok önemlidir. Evet, hava savunma sanayi veya İHA, SİHA’lar kendisini gururlandırır ama ekonomi kadar tercihlerini etkilemez.
Belki de Hükümet en önemli yatırım projelerinden vazgeçmelidir. Vazgeçmese bile ertelemelidir. İnsanlar yüksek fiyatlardan dolayı markete giremez hale gelmişken, yeni yeni masraflara neden olacak harcamalar yapılmamalıdır. Örneğin “Kanal İstanbul” gibi projeler bir süreliğine de olsa rafa kaldırılmalıdır.
Ayrıca mutfakta yangın varken, etkili ve yetkili kişilerin şatafatlı makam ve araçları çokça göze batıyor. Devletin itibarı deniyor ama bu işin epey abartıldığı anlaşılıyor. Bence yetkililer İslam’ın emrettiği israftan kaçınmalı ve mütevazı bir hayata dönmelidirler.
Mutlaka başka söylenecekler de vardır. En iyisi işin ehli kalem başına deyip, alanım olmayan bu hususu kapatayım. İnşallah bundan böyle gidişat iyiye gider de böyle acemice yazılar yazmak durumunda kalmam.