Yukarıdaki söz anlam itibariyle Aliya İzzetbegoviç’e aittir. Aslı şöyledir: “Savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir.” İslami hassasiyetten söylendiği anlaşılan bu cümle, aslında bizlerin yaşadığı süreci çok iyi tahlil etmektedir.
Bilindiği üzere Anadolu insanı Kurtuluş Savaşı dediğimiz varlık yokluk savaşında, din, iman, ezan, namus diyerek mücadele etmişti. Ama neticede savaştığı insanların hayatının tıpkısı bir yaşam standardına duçar olmuşlardı.
Bu durum gerçekten de büyük bir yıkımdı onlar için. Çünkü sen gel şehid, şedadet, ezan, Kur’an diyerek vatan uğrunda öl veya öldür. Sonra da savaştığın kişiler gibi olmaya zorlan.
Cumhuriyeti kuranlar, Batıya benzemek için bedeli insan kellesi olan aşağıdaki değişiklikleri, halka rağmen peyderpey gerçekleştirdiler.
- Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
- Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
- Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
- Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin Kaldırılması (1924)
- Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)
- Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)
- Medeni Kanun’un Kabulü (17 Şubat 1926)
- Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanunun Kabulü (1926)
- Medreselerin Kapatılması (1926)
- “Devletin Dini İslam’dır” Maddesinin Çıkarılması (1928)
- Harf İnkılabı (1928)
- Ezanın Türkçe Okunması (1932)
- Kılık Kıyafet Kanunu’nun Kabulü (3 Aralık 1934)
- 1924 Anayasası’na Laiklik İlkesinin Girmesi (1937)
Yurdum insanı küskündü, üzgündü, kırgındı. Birkaç kere icraatlara kafa tutacak gibi oldu ama her seferinde kafası gitti. Darağaçlarında sallandırıldı. Onun için sindi şöyle bir köşeye. Artık etliye sütlüye karışmıyordu.
Ama yapılan seçimlerle tavrını ortaya koydu. Her seçimde geçmişte kendisine atılan bu kazıktan rövanş alır gibi oy kullandı. Andan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve en son Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyerek iktidar koltuğuna oturttu.
İşin garip tarafı iktidar olan her mütedeyyin başbakan veya cumhurbaşkanından sonra biraz daha batılı oldu. Nasıl bir girdaba girilmişti böyle? Her kazanılan savaşa veya seçim sonrasında biraz daha batılı olunuyordu.
Oysa savaşan halk veya oy kullanan seçmen farklı duygularla hareket ediyordu. Her seferinde kabullenmediği yukarıdaki durumu engelleyici tavır ortaya koymasına rağmen biraz daha batıcı oluyordu.
Hâlihazırda Türkiye’de AK Parti hükümeti iktidarda ve Batılılaşma süreci hala devam ediyor. Öyle ki laik rejimin yerleşmesi açısından AK Parti hükümetinin diğer iktidarlardan daha bir yararlı olduğu, yine laik yazarlarca yazılmaktadır.
Belirttiğimiz hususu tanımlamak için “Kemalist laiklik gitti, muhafazakâr laiklik geldi” spot cümlesi kullanılmaktadır. Gündelik hayatta bu sözün tezahürü olacak birçok sahne ile karşılaşılmaktadır.
Yani daha önce rejim ile barışık olmayan halk, Ak Parti sayesinde sistem ile bütünleşmiş ve aralarındaki buzları eritmiştir şeklindeki eleştiri, ayakları havada olan bir argüman değildir.
Bu anlamda Türkiye halkı, Batı’ya karşı her kazandığı olayın ardından, düşmanına benzeyerek kaybeden taraf olmuştur.
Yani Aliya İzzetbegoviç’e göre tam bir yenilgidir bu…