Son zamanlarda gündemimize bir kürtaj meselesi girdi. Hükümetin Uludere olayını unutturma girişimi gibi görünse de yinede toplumsal bir yaraya parmak bastı. Çağdaşlık adına işlenen bir vahşeti gözler önüne serdi. Tabi bu ferdi ve bedensel bir kürtaj, katliam, vahşet.
Bir de toplumsal kürtajlar var. En az onun kadar vahşi ve acımasız. Nasıl mı? Mesela siz toplum için gayet güzel duygular besliyorsunuz. Çok güzel plan, program ve projeleriniz var. Ve bunu toplum ile paylaşmak istiyorsunuz. Bu konuda toplumun destek ve katkılarını almak için bu plan ve programlarınızı topluma açıklıyorsunuz.
Ve anında daha ana rahminde birkaç aylık olan bu düşünce, plan ve programlarınız, incelenmeden, tartışılıp konuşulmadan, anında, yıldırım hızıyla bir kürtaj operasyonuna maruz kalıyorsunuz. Daha ne oluyoruz demeden başında birkaç öncü kuvvet beliriveriyor;
“ Gel bakalım buraya! “ Sen kimsin kardeşim? “Ben mi? Ben fetva makamıyım. Bu şirk düzeninde sen bir plan ve program uygulayamazsın? Bütün plan ve programlar insanı küfre götürür.” Ya kardeşim sen benim plan ve programımı gördün mü? “Yok.” Allah her peygamberi bir plan ve programla şirk düzenine göndermedi mi? “Evet.” Peygamberler her dönemde devrin şartlarına göre bir metod ile hareket etmemişler mi? “Evet.” O zaman kardeşim müsaade et, bir plan ve programımı açıklayayım, o zaman konuşalım. “Hayır, bu iş başlamadan bitmeli.”
“Hop! Duuur? “ Sen de kimsin arkadaş? “Ben mi? Buralar benden sorulur. Sen nasıl beni tanımazsın. Çabuk bu plan ve programlarından vazgeç. Bu kötü düşünceleri aklından çıkar. Bu bölgede benden başka kimse bir plan ve projeye girişemez. Hem bizim projemizin ne eksiği var. Bütün dünya bu projemize destek verirken sen nasıl olur da başka bir plan ve programdan bahsedersin. Senin yaptığın ancak bizi bölmek parçalamaktır. Arapların dininden sana ne. Bizim gül gibi halka yaşatmaya çalıştığımız dinimiz dururken bu da nereden çıktı. Mustazaflar Hareketiymiş. Bu halkın neye ihtiyacı olduğunu ben belirlerim. Hem bizde her progğramdan biraz var. Komünizmden, sosyalizmden, laiklikten, demokrasiden, ırkçılıktan, birkaç damla da dincilikten. Başka ne kaldı geriye. Sen neyin davasını güdüyorsun? Bir daha senden böyle bir şey duyarsam, ayaklarını kırarım, bu toprakları sana yasaklarım. Eğer bizim dediğimiz şekilde hareket edersen tamam, ama kendi başına hareket edersen başını kırarım. Derhal özeleştirini yap ve bu işten vazgeç.”
“Hocam! Bu yazıları okudunuz mu?” Ne yazmışlar? “Diyorlar ki; yapılan bu hareketler hiç hoş hareketler değilmiş ve toplum bu hareketleri hiç beğenmiyormuş. Derhal bu hareketlerden vazgeçmelilermiş?” Kim diyor? “Hocam bazı akademisyen ve yazarlar.” Peki kendileri bu hareketin mensupları ile konuşup, plan ve programlarını almışlar mı? “Hayır.” Peki bu konuda bilimsel bir araştırma mı yapmışlar? “Hayır. Hocam eski türküleri söyleyip, eski defterleri karıştırıyorlar.” Yani yeniye bir şey bulamıyorlar. Boş ver onları o defterde de bir açık bulamazlar. Onlar kendi duygularını yazıyorlar.
Allah Allah bu oyunda bir eksik var. Asıl bunları harekete geçiren mekanizma daha ortaya çıkmadı. Asıl kürtajı yapacak doktor daha gelmedi. Ebe ve hemşireleri bu işi hal edemediklerine göre her an gelebilir. En iyisi ben bu doğumu halkın arasında yapayım. Benim ebeliğimi halkın kendisi yapsın. Namazlı, niyazlı, yüzü nurlu, alnı secdeliler yapsın. Bunlara kalırsam ya kürtaj yaparlar yada bebeği öldürürler.