Kış soğukları kendini göstermeye başlarken Gazze’ye yönelik vahşi soykırım devam ediyor.
Enkaza dönmüş yerleşim yerlerinin yanında kurulan çadırlar insanlıktan eser taşımayan yaratıklar tarafından korkunç silahlarla vuruluyor, insanlar yakılıyor.
Fiili askeri destek vermek için kimse adım atmıyor zaten; ama insani yardımlar da işgalci teröristler izin verdiği miktarda girebiliyor.
İşgalci teröristlerin soykırımdan yargılanması için bile Güney Afrika Cumhuriyeti gibi bir Hristiyan ülke başvuru yapıyor.
İslam dünyasının durumu ise facia…
İşbirlikçi rejimler Gazze’nin tümüyle imha edilmesini, canlı kimsenin kalmamasını bekliyorlar, kalanlar da durmadan “uluslararası topluma” çağrıda bulunuyorlar.
Parçalanan bebek cesetleri, enkaza dönmüş mahalleler, alıkonulup infaz edilen siviller, zindanlarda yaşanan tecavüzler Müslüman halklar için hayatı ağır bir yük yapıyor; ama kimileri böyle bir ortamda bile alçakça hesaplar yapabiliyor.
Facia örneklerinden söz edeyim…
Kuveyt yönetimi Gazze’de kullanılmak üzere tam teşekküllü 20 kadar ambulansı göndermek için girişimde bulunuyor. İşgal rejiminin engelleme çabalarına rağmen Kuveyt hükümeti ısrar ediyor ve devreye aracılar koyup bunu kabul ettiriyor. Ambulanslar epey bir süre bekletildikten sonra Gazze’ye giriyor; ama Gazze’deki sağlık görevlileri, ambulansların eski olduğunu, içindeki tıbbi ekipmanın olmadığını söylüyorlar. Kuveyt hükümeti ise gönderdiği ambulansların yeni ve tam teşekküllü olduğunda ısrar ediyor. Sonra ortaya çıkıyor ki, Mısır’ın Sina’daki askeri yöneticileri ambulanslara el koyup Gazze’ye eski ve işe yaramaz araçları göndermişler. Konu gündeme gelince de yaptıklarını kabul ediyor ve şöyle bir gerekçe ileri sürüyorlar: “Ambulanslar Gazze’ye girdiğinde zaten israil tarafından vurulacaktı, o yüzden de eski araçları gönderdik.”
Yaşadığımız bunca şeye karşı karşılaştığımız bu örnek bir insani faciadır, ahlaki faciadır.
Bir şey yapmadığımız gibi yapmaya çalışanların gönderdiği malzemeye çökmek, insanlığın diplerinde gezinen siyonist işgalcilerle aynı zeminde buluştuğumuzun göstergesidir.
Bir facia örneği de maalesef çok yakınımızda yaşandı/yaşanıyor.
Soykırımcı ordu içerisinde faaliyet gösterdiği verdiği pozlarla ortaya çıkan bir siyonist terörist, BAE’de 3 genç tarafından öldürülüyor. Sonra bu gençler Türkiye’ye geliyorlar; ama kısa sürede istihbarat ve emniyetin operasyonuyla yakalanıyorlar ve medyada geçen habere göre BAE’ye teslim ediliyorlar.
HÜDA PAR’ın soykırım suçuna bulaşmış çifte vatandaşlara karşı verdiği kanun teklifini meclis gündemine getirmeyen Türkiye hükümeti, soykırım suçuna bulaşmış bir teröristi öldürdü diye 3 genci, işgal rejiminin işbirlikçisi rejime teslim ediyor.
Bir facia soykırımcı teröristin bir İslam ülkesinde rahatça gezebilmesi, tatil yapabilmesi iken, diğer facia soykırımcılara karşı hiçbir adım atmayan hükümetin ve güvenlik bürokrasisinin soykırımcı terör rejimini sevindiren bir operasyona imza atması…
Yaşanan soykırım karşısında güç yetirebildiği halde bir şey yapmayan herkes ilahi mahkemede bedelini ödeyecek ve hiçbirimiz bundan yakamızı kurtaramayız.
Ama soykırımcıyı sevindiren, soykırımcıyı cesaretlendiren eylemlerin hem ahirette hem de dünyada karşılığı olur ki, bunun bedeli çok ağır olur.