Son dönemlerde Avrupa’da ve ülkemizde İslami değerlere, Müslümanlara yönelik sözlü ve fiili saldırılarda bir artış gözlenmektedir. Bu saldırıyı yapanlar, kendilerine ‘akli ve ruhsal dengesi bozuk, deli’ görüntüsü vermeye çalışmaktalar.
Bu yol ve yöntemin birkaç nedeni var.
- Perde arkasındaki esas fail ve azmettiricileri gizlemek, saklamak.
- Bu saldırı ve düşmanlıkların örgütlü ve organizeli olmadığını, ferdi ve şahsi eylemler olduğu ifade edilerek saldırıları basitleştirmek, hatta masumlaştırmak.
- Saldırı yapan failin, yargılandığı mahkemede olabilecek en az ceza almasını sağlamak.
Bu eylemlerden en kanlı olanlardan birkaç tanesine bakarsak bu yöntemin geçmişte kullanıldığı ve halen kullanılmaya devam ettiği görülecektir.
- 25 Şubat 1994'te sabah namazı sırasında Filistin’in El-Halil şehrindeki Halil İbrahim Camii'ne 29 Müslümanın şehit edilmesiyle sonuçlanan bir saldırı gerçekleşti. İşgal rejimi, saldırıyı yapan, Baruch Goldstein isimli ABD kökenli doktorun akli dengesinin bozuk olduğu algısını oluşturdu.
- Mart 2019’da Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde Cuma günü iki camiye düzenlenen ve 50 cami cemaatinin vefatıyla sonuçlanan saldırının faili, Brenton Tarrant, kendini akli dengesi bozuk görüntüsü vermeye çalıştı.
- 22 Temmuz 2023’te HÜDA PAR Adana İl Başkanı ve İl Sekreteri partinin mescidinde namaz kılarken bıçaklı saldırıya uğradı. Saldırıda İl Sekreteri Sacit Pişgin şehit olurken, İl Başkanı Salih Demir de yaralandı. Saldırıyı yapan 72 yaşındaki A.S kısa sürede yakalandı. İlk ifadesinde ve sonraki aşamalarda kendisine ‘deli, meczup’ görüntüsü vermeye çalıştı.
- Geçen hafta İstanbul Esenyurt ilçesinde, yoldan geçen tesettürlü bayanlara saldıran ve başörtülerini açmaya çalışan bir kadının görüntüleri basına yansıdı. Olay sonrası gözaltına alınarak tutuklanan kadının ‘akli dengesinin bozuk’ olduğu ifade edildi.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Nerede Müslümanlara ve İslam’a bir saldırı ve düşmanlık var ise failler ‘meczup ve deli’ diyerek geçiştirilmeye çalışılıyor.
Deli ve cinnet geçirme hali, varlığı somut olarak kabul edilmiş, dinen, örfen, bilimsel ve ceza hukukunda yeri olan bir durumdur. İslam’da ceza-i ehliyeti olanlar için kullanılan ‘mükellef’ olmanın ilk şartı ‘akil’ ve ‘baliğ’ olmasıdır. Akıl sağlığı yerinde olmayanın ceza-i ehliyeti ve sorumluluğu yoktur.
Psikolojide cinnet; kişiyi suç eylemlerinden sorumlu tutamaz hale getiren zihin durumu, bir an için de olsa normal olmayan davranışları gösterme, kontrolden çıkmış davranışların kişinin iradesi dışında gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Cinnet geçiren, en sevdiği insanlara dahi zarar verecek duruma gelir.
Bu tür eylemleri yapanlar, sevdiği insanlara ya da rastgele saldırmaktan ziyade; bilinçli, seçici ve hedef gözeterek saldırılarını yapmaktadır.
Sıradan ve rastgele bir mekâna değil de camilere ve kayıp daha fazla olsun diye namaz ve secde esnasında saldırı yapmaktadır.
Etrafta onlarca, yüzlerce bina ve mekân olmasına rağmen bunlara saldırmayıp HÜDA PAR binasına saldırıyı yapıyor.
Caddede gelip giden insanlara rastgele değil de tesettürlü, başörtülü bayanlara saldırmaktadır. Hem de öyle sıradan bir saldırı şekliyle değil, hışım ve öfkeyle, başındaki örtüsünü çıkarmak için olağanüstü bir şekilde saldırmaktadır.
Bunlara deli, meczup, cinnet geçirme hali denemez.
Bu olsa olsa, İslam ve Müslümanlara kin ve düşmanlık besleyen ve ‘ideolojik cinnet’ geçirme halidir. Bu ‘idelojik cinnet’ nedir, nasıl tedavi edilir, bu nasıl önlenir, belirtileri nelerdir? Bu sorulara da ilahiyatçılarımız, psikolog ve doktorlarımızdan oluşacak ekiplerin yapacağı araştırmalarla cevabı bulunmalıdır.
Allah, Müslümanları ‘ideolojik cinnet’ geçirenlerden muhafaza eylesin…