Geçen yazımızda Türkiye’deki muhacirlerin Türkiye’nin ekonomisi, sosyal hayatı ve diğer alanlardaki katkılarını anlatmıştık.
https://dogruhaber.com.tr/yazar/mehmet-esin/21965-turkiyenin-muhacirlerle-imtihani-1/
İşte bu olumlu tablo son dönemlerde farklı bir boyuta taşınmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de seçimle birlikte bir milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı rüzgârı estirildi. ‘Türkiye sınırlarında hiçbir güvenlik önlemi yok, sınırlar yolgeçen hanı gibi elini kolunu sallaya sallaya insanlar geçiyor’ havası estirildi.
‘Var olan ekonomik sorunlar, işsizlik, kira artışları ve enflasyonun tek müsebbibi Türkiye’de bulunan muhacirlerdir. Mülteciler giderse ülke güllük gülistanlığa dönecektir’ ve benzeri cümleler ortlıkta dolaşıyor.
Yabancı düşmanlığı yapılırken de özellikle İslam ülkelerinden gelen muhacirler hedefe konulmaktadır. Ukrayna ve diğer Avrupa ülkelerinden farklı sebeplerden gelenlere ise toz kondurulmuyor. Elbette biz mülteciler arasında ayırım yapılsın demiyoruz. Mülteci mültecidir. İnsani manada sahip çıkılmalıdır.
İşte bu milliyetçi rüzgar, maalesef ülke genelinde etkili olmaktadır.
Görüştüğümüz muhacirlerden dinlediklerimiz olayın salt dar ‘faşist’ bir çevrede kalmadığı şeklindedir.
Dünyaca ünlü bir muhacir akademisyen şunları anlattı.
Bulunduğum ülkeden ayrılmak zorunda kalınca, bana bazı Avrupa ülkelerinden cazip teklifler geldi. ‘Ülkemize gel, üniversitede akademik çalışma yapma imkânı oluşturur, yakın bir zamanda vatandaşlık da veririz. Maddi bir sıkıntın da olmaz…’
Ben bu tekliflerin hepsini elimin tersiyle ittim ve Müslüman Türkiye’de kalacak ve buraya katkı sunacağım..’ dedim. Ama son dönemlerde bulunduğum üniversite yönetiminin milliyetçi tavırları beni bu kararımı tekrar gözden geçirmeye sevk ediyor.
Bazı muhacirler, TC vatandaşlığına geçtikleri halde vatandaşlıkları iptal ediliyor, vatandaş olmanın son aşamasında vatandaşlık verilmiyor. Ülkelerinde aranan, idam cezası almış mazlumların oturum izni yenilenmiyor. Polis nerde rastlasa derdest edilecek korkusu yaşamaktalar.
Sadece muhacirler değil, sanayici ve üreticiler de şikâyetçi.
Görüştüğümüz bir üretici, benim çalışanlarımın çoğu mülteci. Çünkü yerli işçi bulamıyoruz. 36 mülteci işçimden 25’i gitti. Şimdi ben ne yapayım? Diyerek feveran etmekte.
Elbette Türkiye bir ülke olarak güvenliği gereği sınırlarını koruyacaktır. İzinsiz girişler, oturum ve çalışma izni, vatandaşlığa geçiş sürecinin tümü kanunlar çerçevesinde yapılacaktır. Ülke güvenliğini tehdit edenler varsa tespit edip sınır dışı edecektir.
Mısır ve Suriye ile kesilen ve sekteye uğrayan diplomatik, siyasi, ticari ilişkilerini tekrar başlatacak, üst düzey görüşmeler yapacaktır…
Ama ülkelerindeki askeri cunta tarafından haklarında ‘idam’ ve ağır cezalar verilmiş mazlumları cellatlarına teslim etmemelidir. Ölümden kaçan insanlara kapısını kapatmamalıdır.
Ülkelerindeki savaş ve ölümden kaçan insanların geri dönüş şartları oluşturulmadan zorla geri göndermemelidir.
Hükümet, devlet ve bütün halk olarak, milliyetçi, (Esasında milliyetçi demek doğru değildir. Bunlar, kendi ırklarının ve ülkelerinin de düşmanıdır) çevrelerin estirdiği rüzgâra kapılmamalı, bu kesimi hoşnut etmek amacıyla ‘yabancı ve mülteci düşmanlığı’ yapmamalıdır.
Vatandaşlarını ve haklarını koruyacak yasa ve önlemleri alacaktır.
Ki yasalarda Türk vatandaşlarının istihdam imkânlarının kaybolmasını engellemek için yapılmış düzenleme var. Bir işyerinde 100 Türk vatandaşı istihdam ediliyorsa, o işyerinde yalnızca 10 Suriyeli çalışabilir. Ama üretici yerli işçi bulamazsa ne yapacak? Kaçak çalıştıracak. Bu da suiistimale açık ve ülke ekonomisinin aleyhine olacaktır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde yapılan açıklamada Türk vatandaşlarının suç oranı yüzde 2,2 iken Suriyelilerin suç işleme oranının yüzde 1,3 olduğu belirtilmişti.
Kiraların yabancılar yüzünden yükseldiği tamamen yalan. Suriye iç savaşı başlarken her gün binlerce on binlerce Suriyeli ülkemize geçerken kiralar yükselmedi. Ama mülteci girişlerinin çok cüz’i bir rakama düştüğü ve geri gidişlerin olduğu bir dönemde kiralar mültecilerden dolayı yükselmez.
Yazımıza devam edeceğiz inşallah.