Siyonist işgal rejimi, doğal ve tabii olarak ortaya çıkan, büyüyen ve gelişen bir yapı değildir. İşgal ederek, yıkarak, yakarak, öldürerek, kan emerek büyümeye çalışan bir virüstür. Kendi öz gücü ve imkânlarıyla değil, dışardan emperyalistlerin verdiği destek ve imkânla ancak ayakta kalabilmektedir.
Bir kanser uru gibidir. Bu kanser uru büyüdükçe, geliştikçe bağlı olduğu vücudu yer bitirir. Ama vücudu yerken, bitirirken aynı zamanda kendisini de bitirecek ve ölecektir.
Dünyanın farklı noktalarında dağınık halde yaşayan Yahudiler, maddi ve farklı vaatlerle işgal edilen Filistin’e getirildi. Maddi bazı vaatler karşılansa da hayal ettikleri emniyet ve güvene kavuşamadılar. Her türlü tedbir ve önleme, sözde güvenlik duvarı ve silaha rağmen emniyete kavuşamadılar. Hele hele ölümden korkan, bin yıl yaşamak isteyen Yahudiler, için bu durum kabullenebilecek bir durum değildir.
2021 yılında Siyonistlerin Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı Direnişin attığı füzelerden sonra Siyonist rejimin kararıyla Tel Aviv Havaalanı, bütün uçuşlara kapatıldı. Bu karar, direnişin füzelerinden ziyade yüz binlerce Yahudi’nin Filistin’i terk etmek için havaalanlarına hücumundan dolayı alındı.
Siyonist işgal rejimi, Batı dünyasının sınırsız desteği, ümmetin içinde bulunduğu bölünmüşlük ve ihtilaf, Filistin topraklarında uyguladığı sınırsız zulüm ve katliamlarına rağmen, ‘yok olma sendromu’ndan kurtulamadı.
Dışardan bakıldığında birlik içinde ve güçlü olduğu zannedilen Siyonist rejim, kendi içinde bir çatışma halindedir.
Bunu bizzat Siyonist rejimin elebaşları dile getirmekte, yaptırdıkları anketler bunu ortaya çıkarmaktadır.
Siyonist ve ırkçı partilerden müteşekkil Siyonist koalisyon hükümetinin başı Netanyahu hükümeti, muhalif kanadın bütün uyarı ve çağrılarına rağmen “yargı reformu” olarak adlandırılan paketi parlamentodan geçirdi. Bu yasaya karşı yüz binlerce Yahudi, Tel Aviv ve diğer şehirlerde aylardır gösteri ve protesto gösterileri düzenlemektedir. Yasa, parlamentodan geçse de bu kavga bitmedi ve devam edecek.
Bu gösteriler öyle bir boyuta ulaştı ki Siyonist güvenlik şefleri, bu gösterilerin işgal rejimine yönelik güvenlik tehdidine dönüştüğünü belirtip hükümete bu ‘yargı reformu paketi’ni çekin çağırıları yaptılar.
Netanyahu, tepkileri azaltmak ve kendini acındırmak için kalp pili taktırma bahanesiyle hastaneye yattı. Bu vesileyle bizim açımızdan hayırlı bir sonucu oldu. Netanyahu, Türkiye ziyaretini de erteledi.
İşgal rejiminde Rashi Vakfı ile Gandyr Vakfı tarafından görevlendirilen ERI (Effective Research for Impact) Enstitüsü tarafından yaşları 18-34 arasındaki genç israillilere yönelik hazırlanan bir araştırma, Siyonistlerin yaşadığı sendromu ortaya çıkarmaktadır.
- Ankete katılanların yüzde 42'si nesillerinin ‘şanssız’ olduğu ve geleceklerinin ebeveynlerinden daha az parlak olacağına inanmakta.
- Katılımcıların yüzde 52’si israil’de etnik köken ve ikamet yerine dayalı ayrımcılık olduğuna inanmakta.
- Katılımcıların yüzde 54'ü imkânları olsa ülkeden göç edeceğini; (2022’deki ankette bu rakam yüzde 34 idi.)
- Katılımcıların yüzde 62'si gelecekleri için çabalarken kendilerini yalnız hissettiğini dile getirmekte.
- Katılımcıların yüzde 62'si, devletin kendilerine bir güvenlik ağı sağlamadığını ve gelecekteki hedeflerini gerçekleştirmede onları kendi hallerine bıraktığını söylüyor.
- Katılımcılara sunulan 12 hedef arasında hangi üçünün baskın geldiği sorusuna ise yüzde 47'si ‘ekonomik refah ve kaliteli bir yaşam tarzı’, yüzde 45'i ‘aile kurmak’ ve yüzde 40'ı da ‘geçim ve yaşlılık için yeterli para sağlayacak ekonomik güvenlik’ cevabını verdi. Yalnızca yüzde 5,8’i ‘siyasi ve sosyal değişim için çalışmak’ cevabını verdi.
Bir halkın ve devletin geleceği gençleridir. Geleceğe yönelik umutsuz ve karamsar, devlete güvenleri olmayan, ekonomik ve sosyal konularda ayrımcılığa uğradığına inanan, imkân ve şartlar oluştuğunda ülkesini terk etmeyi düşünen bir gençliğe sahip bir rejimin geleceği ve ayakta kalması mümkün değildir.
Diğer taraftan günden güne maddi ve manevi alanda güçlenen, kendini yenileyen bir Direniş karşısında böyle bir rejimin ayakta kalma ve varlığını koruma şansı Allah’ın izniyle sıfırdır ve yok olmaya da mahkûmdur.