Son dönemlerde ‘yerli, milli, yerlilik ve yerli malı’ kavramını çokça duyar olduk.
Yerlilik, bir ülke içerisinde kendi imkânlarıyla yetiştirilen veya üretilen her türlü mal ve hizmet için kullanılmaktadır.
Bir ülkenin kendi ayakları üzerinde durması, uluslararası arenada söz sahibi olması, rakipleriyle rekabet eder hale gelmesi için yerli imkânları olmalıdır. Yani her alanda kendi ayakları üzerinde durmalıdır.
Başkasının bastonuyla ayakta durmaya çalışan, başkasının parasına, silahına, teknolojisine mahkum olan bir devlet, bağımsız adımlar atamaz, bağımsız politikalar yürütemez..
Ülke olarak bunun bedelini çok ödedik ve halen ödemeye devam ediyoruz.
Doların fırlaması-inmesi, ekonomimizi allak bullak ediyor.
Denk bütçe oluşturulmadığı için dışardan sürekli borç para almak zorunda kalıyoruz. Yıllarca İMF kapısında para dilendik. İMF, memur ve işçimize vereceğimiz paradan, eğitim politikalarına kadar her şeyimize müdahale eder olmuştu.
Dışardan hayati manada olan mal ve ekipmanlara ‘ambargo’ konulmasıyla atacağımız birçok hamle atıl kalıyor. Ya da malı bize satanların hassasiyetlerine dikkat etmek, hatta tehdit ve emirlerini sineye çekmek zorunda kalınıyor.
Paranla aldığın silahları, nerede ve kimlere karşı kullanacağına o karar veriyor. Yani parasını ödemiş olsan da o silahlar senin değildir...
Ortağı ve alıcısı olduğumuz, parasını peşin ödediğimiz halde f-35 savaş uçakları teslim edilmiyor. Ödenen para da verilmiyor.
Bu sorunu gidermek için son dönemlerde ‘yerlilik’ alanında büyük atılımlar yapıldı.
Yerli araba
Yerli uçak
Yerli tank
Yerli gemi
Yerli füze
Yerli helikopter
Yerli yazılım
Yerli tüfek
Yerli İHA, SİHA…
Bunları çoğaltabiliriz.
Salt teknolojik manada kendimize yeterli olmak; yerli olmak için yeterli midir?
Bunları yaptığımız zaman ‘yerli’ olmuş oluyor muyuz?
Bir noktaya kadar ‘evet’ diyebiliriz.
Ama en önemlisi, hayati manada olmazsa olmaz olan…
Yerli bireyler, yerli aile, yerli bir toplum ve yerli bir millet oluşturmak.
Yerli bir akıl ve yerli bir zihniyet oluşturmak…
Yerli bireyleri yetiştirecek yerli aile ve yerli bir eğitim müfredatı oluşturmak…
Yerli zihinler inşa edecek ve şekillendirecek yerli öğretmenler, yerli hocalar, yerli mütefekkirler yetiştirmek…
Dinimize, örf ve adetlerimize yabancı, Batı ülkelerinden toplama, askeri darbe ürünü olan bir anayasa ve kanunlarla ‘yerlilik’ olamaz.
Eğer toplumumuz, ailelerimiz, bireylerimiz yerli olmaktan çıkmış, Paris’teki, Londra’daki, Brüksel’deki, New York’taki caddelerde gezenlerle zihnen ve şeklen aynı ise onlarla yaşam açısından bir farkları kalmamışsa yerli uçak ve araba kullanmanın hiçbir önemi yoktur.
Şehirlerimizin köşe başlarını cinsel sapıklar mesken edinmiş, özgürlük adı altında aile yapımızı ve neslimizi tehdit eder hale gelmişse yerli uçak yapmanın ve yerli arabaya binmenin kıymeti harbiyesi yoktur.
Filme ve dizilerde inancımıza ve kültürümüze saldıran film ve diziler almış başını gitmişse yerli televizyon ve yerli telefon kullanmanın hiçbir önemi yoktur.
Mecliste halkın vekilleri, aile ve neslimizi ifsat eden kanun ve yasaları geçiriyor ve bunu hazmeder hale gelmişse meclisin yerliliği, üzerinde TBMM yazılmış olmanın bir anlamı yoktur.
Savaşlar, yerli olmayan silahlarla kazanılabilir, fiili işgaller sonlandırılabilir. Ama kültürel hücum ve saldırılara ancak yerli kültürle karşı konulabilir.
Elbette sanayi ve teknolojide yerli olmak önemlidir. Ama tek başına yeterli değildir.
Bunun için;
Başta hükümet, bütün siyasi partiler, STK’lar, yazar ve kanaat önderleri, basın ve medya, aileler, üniversite ve akademik kuruluşlar... Kısacası toplumu oluşturan bütün parçalar; aralarındaki ihtilaf ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakmalı, neslimizin selameti için bir araya gelmelidir.
Seçimler geride kaldı. Yeni meclis oluştu ve çalışmalarına başlayacak. Kısa ve orta vadede atılacak adımlar belirlenmeli ve bunlar acilen pratiğe geçirilmelidir.
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ‘Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir’ sözünü hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım...