Nükleer silahlar, ilk defa 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği günlerde ABD tarafından Japonya’ya karşı kullanıldı. 6 Ağustos 1945’de Hiroşima’ya, üç gün sonra ise Nagazaki’ye atom bombası atıldı.
Hiroşima ve Nagazaki yerle bir oldu, 200 bin sivil hayatını kaybetti
Hiroşima’da 140 bin, Nagazaki’de 70 bin kişi hayatını kaybetti.
Dünyanın ilk kez tanıdığı nükleer silahların etkisi çok korkunçtu. Bu silahlar, yüz binlerce askerden oluşan orduların yapamadığı yıkımı çok kısa bir sürede gerçekleştiriyordu. Konvansiyonel silahlara karşı kıyaslanamayacak bir üstünlük sağlıyordu. Birkaç dakika içerisinde şehirleri buharlaştıracak güce sahipti. Yıllarca süren etkisinden dolayı insanlar özürlü doğuyor, atılan yerde yıllarca ot dahi yetişmiyordu.
O dönem bu silahı elinde bulunduran ABD, dünyanın hakimi oldu. Nükleer silahları ilk icat eden ABD değil de Almanya ya da Japonya olmuş olsaydı ya da bu ülkelerin de elinde nükleer silahlar olmuş olsaydı bugünkü dünya çok farklı olacaktı.
Nükleer silahların korkunç etkisi ve caydırıcı gücünü gören dünya ülkeleri, bu silaha sahip olmak için bütün imkanlarını seferber ettiler. Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılmasının üzerinden 4 sene geçtikten sonra 29 Ağustos 1949’da Sovyetler Birliği, kendisine ait ilk atom bombasını Kazakistan’da başarıyla test etti. Böylece Sovyetler ikinci nükleer güç oldu ve yıllarca sürecek nükleer silah yarışı başlamış oldu.
Nükleer silahlara sahip olan bir ülke, bir nevi dokunulmazlık zırhına bürünüyordu. Bu silahlara sahip olanlar, diğer ülkelerin bu silahı üretmemesi ve ulaşamaması için bütün imkân ve olanaklarını seferber ettiler. Emperyalist güçler, İslam ülkelerinin bu silahı elde etmesine imkân tanımazken, Siyonist israilin nükleer güç olmasına ses çıkarmadılar. Tam tersi bu silaha sahip olması için farklı yollarla yardım ettiler. Uluslararası Atom Kurumu’na topraklarını açmayan ve nükleer antlaşmaları tanımayan Siyonist israil’e hiçbir uyarı ve yaptırım uygulanmadı. Diğer taraftan kendi topraklarını ve tesislerini denetime açan İran’a ise ağır ekonomik ambargo ve yaptırımlar uygulanmaktadır.
İslam ülkeleri arasında nükleer silahlara sahip tek ülke Pakistan’dır. Eminim ki, nükleer silahlara sahip olmasaydı Hindistan tarafından ya işgal edilmiş olacaktı ya da ona boyun eğmekten başka bir seçeneği olmayacaktı.
Geçen zaman içerisinde nükleer silahlar, sürekli güncellenerek daha güçlü ve etkili hale gelen bombalar olarak üretildi. Hiroşima’ya atılan ve birkaç dakika içerisinde 150 bin insanı öldüren atom bombası 15 kiloton iken, günümüzdeki nükleer başlıklar 1000 kilotondan ağır olabiliyor.
Toplamda on binlerce farklı ölçekte nükleer silaha sahip ülkeler şunlardır; Rusya, ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Siyonist israil, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore…
İki nükleer güç olan NATO ve Varşova Paktı arasında soğuk savaş döneminde cereyan eden birçok kaos ve vekalet savaşlarında dahi nükleer silahlar kullanılmadı. Caydırıcı rolü hep ön plana çıktı. Bu caydırıcı rolüne binaen bir konvansiyonel ve nükleer savaş yaşanmadı. Çünkü nükleer güce sahip iki taraf arasında cereyan edecek bir nükleer savaş, bütün taraflar için bir felaket olacağının herkes bilincindeydi.
Rusya- Ukrayna arasında 7 aydır cereyan eden savaşla birlikte nükleer silahlar tekrar gündeme geldi. İlk önce Rusya Dışişleri Bakanı ardından Putin’in topraklarımızı savunmak için gerekirse nükleer silah, kullanırız tehdidiyle dünya tekrar nükleer silahları konuşmaya başladı.
Bu bir blöf mü yoksa gerçek olur mu tartışması yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.
İnşallah bu bir blöftür ve bu silahlar ateşlenmez. Ateşlenirse bu tüm insanlık için bir felaket olacaktır. Bütün insanlık bu kitle imha silahlarının azaltılması ve tamamen bitirilmesi için çaba içerisinde olmalıdır. Sorunlar ve problemler savaşarak değil, adalet temelinde müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulmalıdır. Bunu kim sağlayacak…
Elbette bu sorunların müsebbibi olan emperyalistler ve onların güdümündeki BM, NATO, AB, bunu sağlayamaz. Bunu ancak Müslümanların vahiy merkezli inşa edecekleri bir birlik ve uluslararası sistem sağlayacaktır…