Birçok şeyin yokluğunu ve kıtlığını çekiyor olabiliriz ama düşman üretimi konusunda üstümüze gelecek birilerinin olduğunu sanmıyorum.
Ülke olarak dört bir yanımızı çevreleyen bütün ülkelerin ve milletlerin düşmanlığını zaten tartışmaya hiç gerek yok. Gözümüzü bir an için bile onların üzerinden ayırdığımızda vay başımıza gelecekler diye düşünüyoruz.
Dışarısı böyle olduğu gibi içeride de onların uzantıları onlardan çok daha azılı düşmanlarımızdır. Yani içeride de düşman olarak bilmediğimiz hiç kimse hiçbir kesim yok gibidir.
Irkçılığımız tavan yapmış diyeceğim ama onu da diyemiyorum. Keşke hiç olmazsa aynı ırktan olanlar birbirleriyle dost olabilseler.
Evet, bireysel hayatımızda olsun toplumsal hayatımızda olsun düşmanlık üretiminde üstümüze gelecek yok.
Siyasi partilerin birbirlerine düşmanlığı zaten aksi düşünülmeyecek bir durum, onların varlık sebebi budur. Fakat bu konuda öylesine üretkeniz ki şimdi aynı partiler içerisinde düşman üretiminde zirve yapmış durumdayız. Şöyle bir bakar mısınız, iktidar ve muhalefet partilerinin birbirlerine düşmanlığının solda sıfır kaldığını görürsünüz.
Çünkü biz bu işin eğitimini görüyoruz, düşman üretimine biz ta temelden başlıyoruz, en küçük çevremizde hallediyoruz bu işi.
Kızlarımızı evlendirirken yuva kurmaları için değil boks maçı için ringe çıkan boksörler gibi hazırlıyoruz; “İşte bundan böyle senin bir numaralı düşmanın kocan olacak bu adam!” diyoruz, nerelerine yumruk atması gerektiğini, onu daha çabuk yoldan nasıl devirip nakavt edebileceğini bir antrenör heyecanıyla öğütlüyoruz. Bir yuvaya girdiğini zanneden erkek de orasının bir boks ringi, karşısındakinin kendisinin eşi değil ringdeki rakibi olduğunu görünce o da ona göre gardını alıyor ve olanlar oluyor.
Acaba tarihin hangi döneminde kadın erkek düşmanlığı böylesine zirve yapmış dersiniz!
Zaten gelin kaynana düşmanlığı bizlere ne zamanlardan miras kaldı onu bilmiyoruz.
Acaba bu düşman üretiminde niçin bu kadar başarılıyız diye düşündüğümüzde Şeytanın desteğini, karşılıksız teşvik primi ve alım desteği verdiğini görüyoruz. Üreteceğimiz her düşmanlığı hiç bekletmeden satın alıp dağıtımını yaptığını görüyoruz.
Diyorum ki, üretimde böylesine başarılıysak acaba dost üretimi de yapamaz mıyız?
Her türlü atığın dönüşümle yeniden kazanıldığı bir dünyada düşmanlarımızı dönüştürüp dost haline getiremez miyiz?
Hatta diyorum ki, zahmet edip masrafa girmeden dönüşüm tesisleri kurmadan önce şu gözlüklerimizi bir değiştirsek ve düşman bildiklerimize bir de öyle baksak. Veya onlara baktığımız yerleri değiştirsek.
Ne dersiniz, bu kadar düşman, bu kadar hain biraz çok değil mi?