Medeni Taş

Hâtırat Yâdında Bir Bayram Güzellemesi…

09.04.2024 01:00:00 / Medeni Taş

Hayırlı bir bayram arefesindeyiz. Birçoğumuzun “ah nerede o eski bayramlar” dediği o meşhur anlardayız. Hani haksız da sayılmayız doğrusu. Özlemini çektiğimiz, yitirdiğimiz nice değerlere nazire yaparcasına; anne sütü gibi helal, yürekten bir serzeniştir bizimkisi.

 “Geçmişe özlem” birçoğumuzun duygusal zaafıdır; ancak fıtrî ve insancıl, safi bir hâldir. Yaşanmış nice güzel anların ve sevdiklerimizin an itibari ile olmayışıdır bizleri hüzünlendiren. “Zeval-i lezzetin elem olması” sırrında saklıdır. Bir daha göremediğimiz anneyi, babayı; dostu, yareni sakladığı için güzeldir. O günlere duyulan özlem, aslında o diyarın sakinlerine duyulan eksikliğin dışavurumudur.

   Maziye yol alan bir tren görsek ilk yolcusu biz oluruz belki de. O güzel günleri, karlı bir kış gecesinde gürüldeyen sobanın etrafına dizilmiş sohbetlerde arardık. Ya da bir bahar sevincinde… Daha güzel kokan güllere vurgun bülbülün ötüşünde… Bir cami avlusunda göğsüne Kur’an indirilmiş bir çocuğun gözbebeğinde. Ve sonra kutlu bir bayramın sabahında; elleri öpülesi büyüklerin sevinç ve bir o kadar umut dolu bekleyişinde.

  Velhâsıl… “Geçmişe özlem” meselesinin psikolojik yönünü irdelemek değildir niyetimiz; derdimiz sosyolojik bir gerçekliğe atıftır. Bazen geçmişin güzelliklerini anmak geleceğe umut dolu bir miras bırakmaktır. Bayram bayram, zülfü yâre dokundurduysak kusurumuz affola…

 Hamarat annelerin gece yorgunluğu ile ama bir o kadar şevk ile yaptıkları güzel yemeklerin, çöreklerin kokusu ile uyanırdık. Gözü kör olsun fakirliğin; yılda bir sefer de olsa güzel elbiseleri giyecek olmanın haklı gururunu yaşardık. Bayram namazına yetişme telaşı ile doluştuğumuz sokaklarda, mahalle camisinin hoparlöründen “Allahu Ekber Velillahil Hamd” teşrik tekbirleri ile karşılanırdık. Uyumlu bir senfoni ile olmasa da; âdeta birbirleriyle yarışan yaşlı dedelerimizin tatlı rekabetiyle okunan tekbirler gülümsetirdi gönlümüzü.

Güftesinde; sevgi, saygı, merhamet, coşku, gülümseme ve daha nicesini barındıran bayramlarımız vardı. Belli ki onu anlamlı kılan en tesirli yönü ise her şeye rağmen kopmak bilmeyen “Sıla-i Rahim” bağları idi. Bir bayram namazı çıkışı zorla da olsa barıştırılan “küskün dostlara” tanıklık ederdi cami avlularımız. “İstemem ama yan cebime koy dedirten” bir eda ile barışmaya dünden razı, saf ve temiz gönüllerin olduğu bayramlardı hasretini çektiğimiz.

 Sonrasında… Bayram sevincinde gözlerimizi yaşartan mezarlık ziyaretleri… Allah yolunda can veren, tespih taneleri gibi yan yana dizilmiş, zikre duran şehit makberleri ilkin ziyaret edilirdi… Sonrasında anca yüzümüz tutardı kendi merhumlarımızı ziyarete… Bayram ve mezar yeri; hayatın her iki cilvesini birlikte yaşamaktı sanki. Bamteline dokunduran da ne de güzel demiş: “Böyledir ahvâl-i âlem; gâh şâdî gâh gam.” Öyle ya bu dünya hayatı böyledir; gâh sevinç gâh hüzün…

Bayram günlerine sığmayan makbul ziyaretler. Sadece eşe dosta değil; konu-komşuya varan güzellikler. İkramlar, ziyafetler; kolonya kokulu şekerlemeler… Uzaktakilerin yakın, yakındakilerin candan olduğu bayramlar…  Apartman dairelerinde, dört duvar arasına hapsolunmuş bayramlara inat hep birlikte güzeldi bayramlar…

Ancak bugünlerde sevincini de manasını da yitirir oldu bayramlarımız. Ya küskünlüklere kurban edilerek eve hapsediliyor veyahut “kafa dinleme” bahanesiyle sözde tatillere dönüştürülüyor. Lütfen o güzel anları evde küskün bir şekilde ve yahut uzak diyarlarda, eşten dosttan uzak bir tatil ile heba etmeyelim. Tatiller için her zaman vakit vardır. Ancak bayramlar ve dostlar sınırlıdır. Bugün varlar yarın yoklar… Öyle ya beğenmediğimiz bugünkü bayramları bile arar oluruz. Hakkıyla yaşayanlardan olma temennisiyle; bayramlarımız bayram ola…                     

                                                                                                                                                   

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar