M. Zülküf YEL

Karar verenler ve savaşanlar

23.09.2016 09:29:00 / M. Zülküf YEL

Suriye`nin karar verenleri ayrı, savaşanları ayrıdır. Yine savaşanları başka, ateşkese karar verenler başkadır. Gerek küresel, gerekse de bölgesel güçler Suriye sahasındaki askeri aktivitesini her geçen gün artırıyor. En son, İran`ın Suriye sahasındaki askeri faaliyetlerini artırması kararı aldığı konuşuluyor. Türkiye`nin Fırat Kalkanı Harekâtı, Amerika`nın müdahalesinin daha da artması, Amerika`nın hedefinin muhalif gruplara kayması ve Esed`e saldırmaması, yine bu gruplardan bazılarının Türkiye ile beraber hareket etmesi; Suriye`deki güç dengesine çok farklı boyutlar kazandırıyor. Yine müttefik gözüken veya en azından birbirine göz yuman güçler, belli bir coğrafi sınırdan sonra düşman güçler olarak karşı karşıya gelebilmektedirler. Örneğin Halep`in kuzeyindeki Türkiye`nin askeri varlığından rahatsız olmayan Rusya, Türkiye`nin güneye inmesi ile beraber her geçen gün tedirgin olacaktır ve güneye doğru derinlik arttıkça bir noktadan sonra açıkça Türkiye`yi uyaracaktır. İran`ın beyan ettiği askeri aktivitenin artırılması kararı, sahada neye tekabül edecektir, bunu zaman gösterecektir.

Bu süreçte en fazla dikkatimizi çeken husus şudur:

Emperyalist güçler, bilinçli olarak Müslümanları ayrıştıracak hamleler yapıp Müslümanlar arasındaki ihtilafları körüklemekte ve Suriye sorununun, içinden çıkılamaz hale gelmesi için çabalamaktadır.

Bazı hamlelere farklı bir kılıf bulsalar da aslında yapılan siyasi ve askeri hamlelerin gerçek nedeni işte budur. Ve maalesef bu husus ya görülmüyor ya da kısır siyasi hesaplardan dolayı görülmek istenmiyor. Örneğin Fırat Kalkanı`na ABD`nin dahil olma gayreti, manipülasyon amaçlıdır. Esed ile mücadelede bir araya gelen gruplardan bazılarının ABD karşıtlığı bilindiğinden dolayı, ABD sürece ortak olmak suretiyle bu hareketlerin ittifaktan çekilmesini ve bu cepheyi zayıflatmayı amaçlamıştır. Aynı zamanda böyle bir oluşumun içinde olmakla, sahaya hâkim olmaya çalışmaktadır. Fotoğrafı biraz daha genişletirsek, eğer gereken basiret gösterilmez ise, İran`ın ve Türkiye`nin bir anda karşı karşıya gelmiş bir vaziyette kendilerini bir “oldu bitti”nin içerisinde bulduğunu görürüz. Hatta ileride Amerika veya Rusya`nın bazı alanları bu amaca matuf olarak boşalttıklarını görürsek, bu durum kimseyi şaşırtmasın. Hatta bir çatışma sonucu cepheler ve mevziler ele geçirilmiş gibi yapılarak, ya İran ve Türkiye direkt olarak veya İran ve Türkiye`nin desteklemekte tereddüt etmediği, Suriye sahasında kader birliği yaptığı yerel güçler karşı karşıya getirilecektir. Böyle bir tablonun bir adım sonrası ise, vekâlet savaşına asıl aktörlerin de iştirak etmesi ve Suriye savaşının tüm bölgeye yayılmasıdır. Ankara ve Tahran başta olmak üzere bölge ülkelerinin başkentlerine füzelerin düşmesi ve bombaların patlaması ihtimal dışı değildir.

Bu yüzden Suriye sahasına askeri anlamda dâhil olan aktörlerin, ileri ve iddialı hamlelere girişmekten sakınması gerekir. Bu askeri hamlelerin ölçüsü, ülkelerin askeri ve istihbari kabiliyetleri değil, ilkesel ve stratejik aklı olmalıdır. Özellikle alan boşaltımı yapıldığı zaman, bu alanın hemen doldurulması aceleciliğinden şiddetle sakınılmalıdır. Batı, topraklarımızda açıkça satranç oynuyor, ameliyat yapıyor ve yarayı bilinçli olarak açık bırakıp kaşıyor. Çünkü buradaki asıl amaç harabeye çevirdikleri Suriye ile yetinmeyip tüm İslam âlemini büyük bir Suriye`ye çevirmektir.

Türkiye ve İran arasında Suriye sahasında ciddi ihtilaflar olsa da bu meselenin daha vahim boyutlara varmaması için bir müzakere zemini oluşturulmalıdır.  Bölgesel güçler, küresel güçlerin ele geçirdiği inisiyatifi tekrar ele almaya çalışmalı ve bu inisiyatifi de Suriye`de müzakere zemini inşa etmek için kullanmalıdır. Suriye sahasında karar hakkı da yerel güçlere devredilmelidir. Savaşanlar ve bedel ödeyenler karar verebilmelidir.

İlk etapta Türkiye açısından da en makul olan seçenek, Türkiye`nin güney sınırından itibaren 90-95 km`lik enlem ve 40-45 km`lik boylam içerisinde bir güvenlik bölgesi oluşturulmasıdır. Burası uçuşa yasak bölge haline getirilmeli ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için imar edilmelidir. Türkiye`deki mültecilerin de buraya peyderpey yerleşmesi için gerekli adımlar atılmalıdır. Yani bu saha asıl sahiplerine teslim edilmelidir.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar