6-8 Ekim olaylarında, Diyarbakır`da adeta yeni bir Kerbela yaşandı. Hüseynin varisleri, Diyarbakır`da Yezidin varisleri tarafından vahşice katledildiler. Fazilet, erdem ve iyilikleri çoğaltma adına çıktıkları yolda gençler vahşice katledildi. Tek suçları, İslâmî kimliklerinin gereği, toplumda fazıl bir duruş ortaya koymaları ve erdem numuneleri olmaları idi. Yezitler, bir kez daha Hüseyinleri kana buladılar. Küfe ehli ise, yine yeni bir katliama seyirci kaldı. Ve Diyarbakır, o utanç gününde Kürdistan`ın Küfesi oldu.
Hüseyince katledilen bu yiğitlerin Zeynepleri olmak da geride kalanlara düşer. İnsanlık ve İslâm adına çıkılan bu tarihi erdem ve onur yürüyüşünün felsefesini insanlara anlatmak, geride kalanlara düşer.
Aslında yaşanan bu olay, tüm halkımızın imtihanıdır. Tüm mesele insanlıktan yana veya insanlığın karşısında olmaktır. Çünkü orada Yasinlerin şahsında insanlık katledildi. Yani o saldırılar, Yasinlerin şahsında insanlığımıza ve inancımıza yapıldı. Diyarbekir`in ortasında katledilen, topyekûn insanlık idi.
Zaten o gözü dönmüş ihanet çetesinin, gençlerin şahsı ile herhangi bir problemleri yoktu. Belki de o sürü içerisinde bulunanların çoğu, onları ilk defa görmüştü. Gözü dönmüş ve kudurmuş vandallar sürüsünün problemi, çağımızın Ashab-ı Kehf`i olan gençlerin davası, inançları ve duruşları ile alakalı idi. Dolayısıyla bu hadise, şahsi sınırları aşan bir boyuta sahiptir. Ve diyoruz ki öyleyse bu dava, sadece Yasinlerin ailelerinin davası değil, tüm Müslümanların davasıdır. Hatta gönlü insanlıktan yana olan ve insanlığı dert edinen tüm özgür ve faziletli bireylerin davasıdır.
Bu davadan yargılanan ve sadece Yasin Börü ve arkadaşlarını değil, insanlığımızı da katleden canilerin hak ettikleri cezayı almaları için, gereken kamuoyunun oluşturulması lazımdır. Bu husus, toplumun her kesiminden insanlar için bir borçtur, bir vazifedir.
Bu güne kadar görülen davalarda mahkemenin ortaya koyduğu tavır endişe vericidir. Ortada bunca delil ve kamera kayıtları var iken, zanlıların birer ikişer salıverilmeleri kamuoyunda ciddi endişeler uyandırmaktadır. Öte taraftan adaletin tahakkukuna direkt veya dolaylı olarak etki edecek konularda avukatların ve müştekilerin taleplerinin tamamının geri çevrilmesi; insanlık suçunun işlenmiş olduğu bir davada, mahkeme heyetinin, dosyanın ehemmiyetinden uzak bir ciddiyetle hadiseye yaklaşması, son derece düşündürücüdür. Bu itibarla, gençlerin dirisine sahip çıkmayan ve yardım çığlıklarına sessiz kalan devletin, hiç olmazsa bu gençlerin katillerini cezalandırması hususunda gereken adımları atması için, halkımızın gereken duyarlılığı ortaya koyması gerekir.
İyiliklerin çoğalması için ortaya koyduğumuz erdemli duruş, haklarımız ve onurumuzun bir teminatıdır. Zulme karşı suskunluk, zalimleri cesaretlendirecektir. Bu memlekette erdem ve fazilet sahibi olanlar, en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça Yasinlerimizin şehadetleri ve Kerbelalarımız bitmeyecektir. Zalimeler karşısındaki dik duruş ise, zalimlerin hesaplarını bozacaktır.
Bir diğer önemli husus, bu davanın azmettiricilerinin yargılanması konusunda bir gelişmenin olmamasıdır. Kamuoyunun ve kameraların önünde yapılan çağrı neticesinde çok sayıda insanımız katledildi. Bunların çoğunun katilleri yakalanamadı. Yakalananlar ise, talimatları yerine getirenler oldu. Nedense bu işin elebaşlarına kimse dokunmadı. Oysa hukuken bu şahısların mahkeme önüne çıkarılması ve yargılanması için gereken hukuki zemin ve deliller fazlası ile mevcuttur. Buna rağmen herhangi bir işlemin yapılmamış olması, bu insanlık düşmanlarını cesaretlendirmiş ve olur olmaz her durumda kendilerine bağlı çetelere isyan çağrısında bulunmuştur. Azmettiriciler dururken, sadece sokak serserileri ile uğraşılması son derece manidar ve düşündürücüdür.
Devletin namusu mesabesinde olan vatandaşın mal ve can güvenliğini koruyamayan devlet, hiç olmazsa, geç de olsa, bu işte dahli olan herkesi yargılamalı, kamuoyunu rahatlatmalıdır. Yoksa katilleri koruyup kollama algısı halkımızın hafızasından hiçbir zaman silinmeyecektir.
Ayrıca, o ortamda vatandaşın malına ve canına sahip çıkmayan ve görevlerini suiistimal eden kamu görevlileri hakkında da dava açılmalıdır. Özellikle Diyarbakır valisi ve emniyet müdürünün yaptığı akla ziyan açıklamalar, adeta bir itiraf niteliğindedir.
Bütün bunlardan sonra çağrımız şudur:
İyilikleri, fazilet ve erdemleri çoğaltalım. Zulme karşı izzetli bir duruş ortaya koyalım. Emin olun ki, zulme karşı sessiz kalırsak, bu zulüm ateşi, bir gün muhakkak ki bizleri de yakacaktır. İçinde bulunduğumuz zillet ve rezalet hali de hiçbir zaman son bulmayacaktır.
Halk olarak, izzetli ve faziletli bir çığır açalım. Büyük bir insanlık, adalet ve özgürlük yürüyüşü başlatalım. Hangi fikir ve düşüncede olursa olsun, tüm insanlarımız, Yasinlerin saflarında bu büyük insanlık yürüyüşüne iştirak etmelidir. Bu adalet ve özgürlük yürüyüşünün miladı, Yasin Börü davası olsun.
Haydi Yasinlerin saflarında yer almaya, haydi büyük insanlık yürüyüşüne...