13 yıl önce bir münasebet ile Patnos’tan geçmiş, yol güzergâhımı konu edinen bir yazı yazmış, yazımda Patnos’u tasvir ederken Patnos için Kürtçe ot bitmeyen, kayalık taşlık yer anlamlarına gelen qelaç sıfatını kullanmıştım. İşte Patnos için kullandığım bu “Qelaç” sıfatını zakiresine belleğine almış olan bir kardeşimiz yıllar sonra bu sözcükle karşıma çıkarak beni Patnos’a davet etti. “Patnos qelaç mı değil mi gel gör test et” dercesine…
Davetine icabet ederek Patnos’a gittim. Patnos’un şehir içini gördüğümde bir anda kendimi zaman tünelinde ve otuz-kırk yıl önceki şehir ve ilçelerimizde buldum. Nasıl mıydı o yıllardaki memleketimin hali? Sokaklar çukur, yazın toz kışın çamur, sahipsiz yerleşim birimleri. Kimsenin parke taşının ne olduğunu bilmediği, birkaç sokak maçı sonrası toplarımızın patladığı yıllar. Eski yılların kötü şehir manzarasıydı Patnos’ta gördüklerim. Tarihte Patnos Meydan Muharebesi diye tarihi bir vakı’a yok ise Patnos Patnos olalı böyle bir zulüm görmemiştir, derdik. Sahipsiz bu şehri görünce aklıma gelenler;
1-Patnos, Pontus ile karıştırılarak mevcut Türkiye haritası içinde bulunan bir şehir olduğu unutulmuş, kaderine terk edilmiştir.
2- Patnos’ta Belediye Başkanlığı diye bir kurum bulunmamaktadır.
3- Varsa böyle bir kurum, İçişleri Bakanlığı’nın Patnos Belediye Başkanlığı için ayırdığı ve ödediği hiçbir ödenek yoktur.
4- Yok eğer ödenek var ise vatandaşa hizmet için Belediye Başkanlığına aktarılan bütün paralar bir şekilde iç edilmektedir.
5- Ya da verilen bütün paralar Kandil’e aktarılmakta bu paralarla kandiller ve kınalar yakılmaktadır.
Her ne kadar akıllara bunlar gelse de “Paranın Kandil’e aktarıldığı konusunu” en düşük ihtimalli madde olarak görüyorum. Eğer öyle bir iddia olsaydı, böyle bir gerekçeyle HDP’nin elindeki Patnos Belediye Başkanlığına da kayyum atanırdı. Mardin gibi, Nusaybin gibi, Diyarbakır gibi, Batman gibi ve sair şehirler gibi…
Patnos’un cadde veya sokaklarında dolaşırsanız kendiliğinden “Nerede bu belediye başkanı?” sorusunu mırıldanacaksınız. Yok eğer arabanızla dolaşırsanız, yanınızdaki bütün mikrofonların kapalı olduğundan emin olmalısınız. Dilinizden dökülecekler sizi birileriyle mahkemelik yapabilir. Size hakaret davaları açılabilir.
Göründüğü kadarıyla Patnos’ta belediyede çok bilinmeyenli bir denklem vardı. Eğer Patnos’ta yaşamıyorsanız ve bu coğrafya kaderiniz değilse Allah’a şükretmeniz, yaşıyorsanız sabretmeniz gerekmektedir.
Evet, Patnos’taydık, gezilecek bir yerlere de gitmeliydik. Ne yazık ki Patnos’ta gezilecek görülecek bir yer, bir cazibe merkezi yoktu. Bizi “qelaç” Patnos’a davet eden kardeşimiz bizi alıp 200 km uzaklıkta bulunan Doğubayazıt’a yapımı 99 yıl süren, 116 odalı, 7600 m²’lik alana, bir dağın yamacında inşa edilmiş dünyada sıcak havalı kalorifer sisteminin kullanıldığı ilk yer olan İshak Paşa sarayına veya külliyesine götürerek bize “qelaç” Patnos’u, Patnos’un çukurlarını, doğal hız kesici kasislerini unutturmaya çalıştı. Kasis dedik de trafik polisleriyle de hiç karşılaşmadık. En fazla birinci ve ikinci viteste gidecek arabaların kaza yapamayacaklarını, kuralları ihlal edemeyeceklerini biliyor olmalıydılar ki ortalıkta görünmüyorlardı.
Rehberimiz bizi adeta eski zamanlarda Patnos için yaptığımız “Qelaç” sıfatına nazire yaparcasına bizi Patnos’a nazır bir tepeye de götürdü. Mükemmel bir manzarası vardı Patnos’un. Karadeniz manzarası gibi bir manzaraydı bu. Yemyeşil ağaçlıklı ve bol kuşlu bir Patnos ayaklarımızın altındaydı. Ama bu Patnos kavaklı ve kargalı bir Patnos’tu. Ve dahi çukurlu, çamurlu, tozlu…
Bu çukurların “çukur” siyasetin çukurları olduğunu da not etmek gerekir.
Bu vesileyle bize eşlik eden, bizi davet eden kardeş-abilerimize ve ailelerine bize farklı bir deneyim yaşattıkları için teşekkürü bir borç bilirim. Onlara teşekkür ediyorum.