SERTAÇ TEKDAL
Aksa Tufanı sonrasında bir taraftan yıkım ve katliam sürerken; öte yandan direniş devam ediyor. Yıllardır süren ambargo ve baskıların da etkisiyle direnişin kısa sürede bitirileceğine dair işgalci ve destekçilerindeki umut hayli fazla idi. Ancak tüm acılara ve yokluğa rağmen direniş bitirilemedi.
Bosna katliamı sonrasında Aliya İzzetbegoviç; “Dünyayı 2 kez şok ettik, direnişimiz ve savaş ahlâkımız…” diyordu. Gazze direnişinde de tüm vahşi kıyımlara rağmen esir takası sürecindeki muamele dünyayı şok etti. Böyle bir insanlık ve savaş ahlakına şahit olmadı dünya. Bu ahlak, nice insanın İslam’a ilgi duymasına vesile oldu.
Öte yandan tüm kuşatılmışlığa rağmen verilen mücadele de herkesi şok etti. Bu süreçte Kassam’ın kıt imkân ve koşullarda imal ettikleri Yasin-105 roketleri ile tanıştık ve bu roketlerle israil’e yaşattıkları ölümlere şahit olduk.
Şeyh Yasin’den ismini alan bu roket, sadece ismini değil, anlayış ve şuurunu da yansıtmaktadır. Bir avuç mücahit, dünyanın önemli savaş teknolojisine sahip olan bir işgal ordusu ile mücadele etmektedir. İşte bunu sağlayan anlayış, sünnetullaha olan sadakattir. Maneviyatı oldukça yüksek olan mücahitler, önce fiili dualara başvurmakta ve sebeplere sarılarak maddi imkânlarını mücadele için seferber etmektedirler.
Yani ahlâk, ilim ve maddi imkânlar… Bu şuuru kazandıran ruh, uzak tarihten Selahaddin Eyyubi ile tevarüs ederken, yakın tarihten de Şeyh Yasin’e dayanmaktadır. “Bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Müslümanlara ilme önem vermelerini de tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.” diyordu Şeyh Yasin.
Dini kuşatan bir ilimle beraber, dünyayı da kuşatan bir bilgiyle mücadele ve direniş sürdürülmektedir. Biliyorlar ki kader gayrete ve cehde âşıktır. Sünnetullah gereği tüm imkânlar seferber edilmeden ilahi inayetin gelmeyeceğine iman ediyorlar. Bundandır ki fillere karşı ebabiller, dualarından önce icraat ve işlerine konu olmaktadır. Zira Yasin-105’te, 105. Sure olan Fil suresine de gönderme var. Yani cehd ve gayret sonrası o roketlerin birer ebabile dönüşüp düşmanın beyninde patlamasını Allah’tan talep ediyorlar. Ve patlıyor da…
İşte Gazze tüm haliyle bir mektebe dönüşmüş ve hem dünyaya hem de İslam ümmetine dersler vermektedir. İzzet ve zaferin sayıdan ziyade sünnetullaha bağlılık ile gerçekleşebileceğini göstermektedirler. Keza Yüce Allah (c.c) Kur’an’da sünnetullahta asla değişiklik olmadığını beyan buyurmaktadır. Bu hüküm sevgili habibi için bile cari iken, başka hükümlerin geçersiz kalacağı bir hakikattir. Zira Allah Resulü (a.s) ellili yaşında ve arkasında düşman var iken, oldukça yüksek ve sarp olan Sevr dağına çıkmadan ve mağaraya girmeden ilahi inayete mazhar olamadı.
Eğer bir mucize varsa, o da sünnetullaha sarılarak verilen mücadelededir. Elbette ki ilahi inayet vardır, ama asıl mucize bu inayeti celbeden cehd ve gayrettir. Yine Aliya İzzetbegoviç’in savaş sonrası ifade ettiği gibi; “Açıkçası gerçekleşen bir mucize değildir. Mücadele ettiğimizde kazandık, ama birilerinin gereksiz yere gecikmesi ve görevini hakkıyla yapmaması mağlubiyet getirdi.”
Sünnetullaha riayet ederek direnen Gazze, sonuç ne olursa olsun ümmetin azizleri olmuştur. Asıl mesele, İslam ümmetinin bu büyük imtihan karşısındaki tavrı ve duruşudur. Tarih; izzeti tercih edenleri de yazacak, mazeret ve bahanelere sığınarak zilleti seçenleri de kaydedecektir.