Takvim yaprakları ömürden tükenen zamanı ifade açısından bir bir koparılırken bir yılın bitimine geldik. Birey veya toplum hayatı olarak elde edilen her türlü olumlu ya da olumsuz kazanım kar/zarar hanesine yazılmış olarak bir senenin nihayetine vardık. Her nihayetin yeni bir başlangıç olduğu gerçeği, bize yeni başlangıcın iyi olmasının geçenin muhasebesinin yapılmasına götürür.
Allah`a gönülden boyun eğenler, yaşamlarının her karesine ve anına İlahi razılığı sığdıranlar, adalet savunucuları, sorunlara İslami çözümü önerenler, tahripten öte tamiri esas alanlar, direniş erleri, mazlumlar, başörtüsü mücadelesini bayrak yapanlar… yaprak misali ömürden alan zamanı “Leha ma kesebet/ Kazandıkları lehinedir” artısını elde ettiler.
Makam/mevkiyi kutsallaştıranlar, yaşamlarının her karesi ve anından günah, isyan fışkıranlar; zulmü, vahşeti kendine kimlik edinenler, ideolojik çözüm önerenler, bir dirhem yumurtaları pişsin diye dünyayı yakmaktan çekinmeyenler, politik kıvırtmaları işin kerameti ilan edenler… Su misali hayatlarından akıp giden zamanı “ Aleyha mektesebet/ Kazandıkları aleyhinedir.” Kaybını tattılar.
…
Sorunun çözümünün doğruluğu bir nevi asıl sorunun tespitiyle ilgilidir. Çekirdeği bir kenara bırakıp kabukla ilgilenenler, kökü bırakıp tutundukları dalları asıldan sananlar, sorunlar manzarasına kendi pencerelerinden bakanlardır. Dolayısıyla bu çözüm önericileri(!), sorunlara bulundukları yere ve bakış açısına göre bakarlar. Sağdan bakıyorlarsa sol noktayı, ön cepheden bakıyorlarsa arka cepheyi göremezler. Dolayısıyla bakışları ve algıları kuşatıcı olmadığı için diğer bakışlar ve algılara karşı reddiyeci, çatışmacı bir tavır alırlar. Oysa sorunlar manzarasına tepe/çatıdan baksaydılar, kuşatıcı bir bakışa sahip olurlardı. Her noktayı yerli yerinde görüp tespit eder, çözümü de sağlıklı sunmuş olurlardı.
Kürt sorununa, cehalet sorununa, yoksulluk sorununa cephesel bakışlar büyük yanlışları ve yanlışlarla beraber çatışmaları doğurmaktadır ve bunu görüyoruz. Kendi paçalarından dökülen kirlilikleri göremeyen nasyonalist sol cephe Müslüman camiayı Kürt sorunu karşısında etkisiz ve duyarsız olmakla suçlarken şu gerçeği görmemek için de adeta üç maymunları oynuyorlar. Oysa Müslüman camia tüm sorunları bir asılda görmekte ve bu şekilde çözüm önermektedir. Bu sorunun temelinde “İnsan ve inanç” birlikteliğinin süspanse edilmesi yatar. İnsana bedeni, ruhi; maddi, manevi yönüyle yaklaşıldığı ve değerlendirmeler bu noktadan yapıldığı zaman diğer sorunlar dal misali ikincil olduğu için kendiliğinden çözülmüş olur.
…
Doğruluk ve dürüstlüğün mumla arandığı bir zamanda buna misal insanlar, takdir edilir, öne çıkarılır ve “Demek ki hala böyle insanlar da varmış!” denilir. Hâlbuki Allah`a yönünü çevirmiş her gönül nerede ve ne zamanda olursa olsun o zaten bir doğruluk ve dürüstlük misalidir. Böylesi bir misalin basına yansımasıyla son örneğini Vanlı depremzedeler için gönderilen eşyalar içinde bulduğu otuz milyar tutarındaki altınları sahibine ulaştırmak için uğraşan Mustazaf Der üyesinde gördük. Dile getirmek istediğimiz, bu güzel ve erdemli davranışı haber formatında aktarmaktan ziyade ilgili kişinin mensup olduğu camianın adının zikredilmeme noktasındaki talihsizliktir. Farklı zamanlarda gördüğümüz, duyduğumuz, izlediğimiz dürüstlük veya yardımseverlik örneklerini yedi ceddine kadar künyelendirenlerin iş Mustazaf Der ve Umut Der olunca detayın tamamen çok farklı yorumlara kaydırılabileceği “Yardım gönüllüsü kişi” “Yetkililere ulaştırdı” gibi kapalı ifadelere başvurması bir kandırma, yanıltma ve inkârdır. Çağrı TV`yi dürüst haberciliği adına tebrik ederken izlediğim iki kanalı da böylesi anlamsız tavırlarla bir yere varamayacaklarını bildiririm.