Avrupa yıllar sonra yine “soğuk savaş” dönemini konuşmaya başladı.
Aslında Gazze’de yaşanan soykırım ve yükselen insani tepkilerin Avrupa’daki yönetimleri etkilemesi beklenirdi; ama sadece İspanya, İrlanda ve Belçika’dan ses çıktı ve o da sadece söylemde kaldı.
Avrupa’nın ana omurgasını teşkil eden Almanya, İngiltere ve Fransa, soykırıma destek konusunda hiç taviz vermedi.
Alman polisi soykırım protestocularına karşı aşırı bir sertlik gösterdi ki, bu uzun zamandır bu seviyede görülmemişti. İngiltere’de ise toplumsal duyarlılığın bertaraf edilmesi için sahneye faşistler sürüldü. Sürüldü, diyoruz çünkü eylemlerin arkasındaki ismin Siyonist işgal rejimi destekçisi bir Yahudi olduğu çıktı ortaya.
Kontrollü gündemler, protestoları baskılamalar, olimpiyatlar…
Her şey Siyonist cephenin istediği dozda ilerlerken Ukrayna’nın Rus topraklarına girmesi ve hızla ilerlemesi gündemi değiştirdi.
Rusya’nın “düşük yoğunluklu” savaşı, Ukrayna’nın “Avrupa’yı koruyorum” diyerek neredeyse bütün AB’yi haraca bağlaması, Zelensky’nin canı sıkıldığında çıngar çıkaran çocuklar gibi ikide bir “daha fazla silah istiyorum, daha fazla para istiyorum” çığlıkları, yerini çok taraflı tedirginliğe bıraktı.
Rusya’nın çaresizliğini gösteren tedirginliği bir tarafa, Avrupa’nın Ukrayna’nın en büyük silah tedarikçisi olması dolayısıyla Rusya’dan gelebilecek öngörülemez saldırı ya da saldırılar karşında yapabilecekleri…
Rusya’nın başında eski bir KGB ajanı var ve sanırım bu da birilerini tedirgin ediyor.
Nitekim soğuk savaşın ilk hamleleri gelmeye başladı.
Almanya'nın en büyük silah üreticisi ve ihracatçısı Rheinmetall'in başkanına suikast planı iddiası düştü gündeme.
ABD istihbaratı bu iddiada bulundu, Kremlin iddiayı yalanladı ancak Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock Rusya'yı “hibrit bir saldırganlık savaşı” yürütmekle suçladı.
Alman Hava kuvvetleri yetkilileri arasındaki gizli telefon görüşmeleri bir Rus televizyonunda yayınlandı ve bundan kısa bir süre sonra da iki Alman-Rus vatandaşı Bavyera'daki ABD askeri tesislerine sabotaj yapmayı planladıkları şüphesiyle tutuklandı.
Ukrayna için top mermileri ve askeri araçlar üreten bir firmanın CEO’suna suikast yaparak hem şirketleri hem de Almanya’yı korkutabilirdi Rusya; ama iddianın arkasında Amerika’nın olması daha kompleks bir sürecin başlatıldığı ihtimalini düşündürüyor.
Kasım ayının başında Amerika’da seçimler olacak ve seçimlerin sonucu hem Amerikan silah şirketlerini, hem Rusya ve Ukrayna’yı hem de Avrupa’yı ilgilendiriyor.
Trump’ın kazanma ihtimali Ukrayna ve Ortadoğu’da dengelerin sarsılmasına yol açabilir.
Körfez rejimlerinin büyük oranda Trump’ı istediği bilinen bir şey. İşgalci Siyonist rejim de hem Kudüs’ün statüsü hem de işgal ve ilhak planlarının sürmesi için Trump’ı istiyor. Suriye’nin kuzeyine operasyon yapmak isteyen Türkiye de bunu Trump döneminde yapabileceğini düşünüyor, çünkü önceki döneminde Amerikan askerlerinin büyük kısmını çekmişti. Yine Trump’ın Ukrayna’ya silah ve teçhizat konusunda Biden kadar bonkör olmayacağına inanılıyor.
Biden’i geri çekip Harris’i aday yapan gücün mevcut tabloyu korumak için seçimlere kadar çok sayıda planı devreye koyabileceklerini unutmamak lazım.
Tabii karşı hamleler de gelebilir.
Epstein ve Sinagogların altındaki tüneller meselesinde olduğu gibi karşılıklı “kart gösterme” hamleleri her an gelebilir.
Yani evet bir “soğuk savaş” var; ama bu daha çok Amerika’nın kendi içinde cereyan ediyor gibi.