Fikret Gültekin

Kenetlenerek, yılmadan, yorulmadan, aşk ve heyecanla

20.01.2012 16:31:06 / Fikret Gültekin

Bu kelimeler, Allah (cc)`ın rızasını kazanmaya çalışan bir dava sahibinin hayatının her alanını kuşatmıştır.

Kenetlenmek… Mü`minin hayatı ancak, diğer mümin kardeşiyle kenetlendikçe bir anlam kazanmıştır. Tıpkı güneşin dünyaya kenetlendiği ve onun etrafında döndüğü gibi… En güzel ifadesiyle Rabbimizin ayeti celilesinde beyan buyurduğu gibi… kendi yolunda sanki (kurşunla) kenetlenmiş bir bina gibi olmak…

Kenetlenmenin bir diğer anlamı da hedefinin dışında bir şey görmemek, ona kavuşmak için ayağına takılan engellere aldırış etmemek… Kendi maksadına göre şekil almak, kendini davasına göre şekillendirmek…

Yılmadan… Yıldıranlara kulak asmamak, yıldırmak isteyenlere aldırmadan, güneşi örten bulutu, güneşin yırtıp aradan süzüldüğü gibi zorluklardan sıyrılmasını bilmek… Sen çok konuşuyorsun, benim gibi olmuyorsun, benim gibi yazmıyorsun, benim gibi düşünmüyorsun diyenlere…

Ya benim gibi olacaksın, ya burayı terk edeceksin ya da sana yaşam hakkı tanımayacağım narası atanlara karşı dik durabilmek, yılmamak… bunu deyip yıldırmak yıkmak isteyenlere yüzünü çevirmek, yol işaretlerine dikkat kesilerek menziline varmaya çalışmak…

Yılmamak sadece seni yıldırmak isteyenlere göstereceğin direniş değildir… Aynı zamanda yol arkadaşının da seninle omuz omuza, sana destek çıkmaktaki gevşekliğinde de yılgınlık göstermemek… Kendinden bildiğin kardeşinin sana yüz çevirmesine de aldırmadan, yılmadan…

Yorulmadan… dizlerin çökmeden, belin bükülmeden, boynun yana düşmeden… yorulmanın az sonra uyumak anlamına geleceğinin şuuruyla ayakta durmak… Bilirsin ki sen ‘yoruldum` dedikçe aslında hedeflerini küçültüyorsun… ‘Yoruldum` demekle seni yormak isteyenleri daha bir güçlü kıldığının şuurundasın…

Yorulmadan… Sadece bedenen değil, ruhen de yorulmamak… yorgun savaşçı tamlamasının arkasına sığınmadan… Bizden geçti deyip kendini yorgunluk bataklığına bırakmadan…

Sonra aşkla koyuldu yola Cemalullaha aşık yürekler… Aşkın ne olduğunu Selahaddin`den, Mevlana Halid`den, Şeyh Said`den, El Benna`dan, Üstad`tan, Ruhullah`tan öğrenenler, ateşten gömleği giyip Leylalarını çöl çöl aradılar. Susadılar ama yorulmadılar, acıktılar ama kasları gevşemedi çünkü onlar aşk şerbetinden besleniyorlardı. Tıpkı açlığına aldırmadan, fakire azığını veren Meryem gibi… Meryem`e kışta üzüm veren Rahman, nice çürümüş beden ve ruha kışın zemherisinde can verdi, hayat verdi.

Öyle bir aşk ki sevgiliye rağmen, canana rağmen, ciğerpareye rağmen, toprağa rağmen, piri fanilere rağmen yola koyduran ve orda müstakim kılan… Aşk olmadan zaten yol alınmaz ki bu davada… Gözleri kör eden bir aşk… Dünyanın lezzetlerini, zevklerini, çirkinliklerini görmeden, onlara aldırmadan davasının aşkını kalbine, gözüne, eline, beynine nakşeden bir maşuk…

Sonra heyecan… üreten bir heyecan, tıkanmayan bir heyecan, ümitsizliğe kapılmayan bir heyecan, oturmayı dikenlerle arkadaşlık etmek olarak yorumlayan bir heyecan… Rabbinden bir rahmet tecellisi gördüğünde heyecanıyla kalbi semanın derinliklerinde meleklerle sohbet eden bir heyecan…

Heyecan olmadan, koşmadan, koşmasını öğretmeden maşukuna kavuşanı gören var mı? Heyecan olmadan yılgınlıklara direnen var mı?

Evet, az sayıda ders halkalarından oluşan faaliyetleriyle işe başlayan Müslümanlar, süreç içerisinde sabırlı, ihlaslı, kararlı bir seyir ve direniş çizgisi takip ederek, iç içe geçmiş halkalar gibi birbirlerine kenetlenerek, yılmadan, yorulmadan, aşk ve heyecanla faaliyetlerini geliştirerek bugünlere kadar geldiler.

Kenetlenerek, yılmadan, yorulmadan aşk ve heyecanla yürüyenlere selam olsun.

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar