ABD’nin koruyup kolladığı, eğitip donattığı, lazım olduğunda da birinin üzerine saldığı Irak ve Suriye'deki iki örgüt PKK/PYD ve DAİŞ danışıklı olarak çatıştırılmıştı. Bunların Türkiye'deki siyasi ayağı HDP de çatışmaları Türkiye’ye sıçratmak amacıyla, yine ABD'nin kurduğu, koruyup kolladığı başka bir örgüt olan FETÖ ile işbirliği yaparak 6-8 Ekim'de özellikle biz Kürtlerin yaşadığı illerde tüm vandal ve çetelerini, kameralar karşısında, alenen kışkırtarak sokağa dökmüştü. Tüm dindarları DAİŞ diye aynı torbaya koyarak hedef göstermişti. Cami, okul, dernek ve vakıflar hedeflerinde idi. Yakıp yıktılar. Siyasi partinin elebaşı Selahattin Demirtaş ve sokak çeteleri, FETÖ'cü polislerin lojistik desteği sonucu, Siyonist çetenin Gazze’deki vahşetine rahmet okutacak türden bir vahşete imza attı. 50'den fazla Kürd vahşice öldürüldü. 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarının cesedi yakıldı. Kürt töresi ayaklar altına alındı. Cesetlerin etrafında zılgıtlar eşliğinde halay çektiler. ABD’ye angaje bir kafa, Siyonist’çe bir vahşet...
Polisin organize ettiği, askerin seyrettiği, devletin “derin” bir gaflette olduğu bu vahşetin görünürdeki azmettiricileri dönemin DEM’inin yöneticileri idi. Ancak öldürenler Kürt olsa da ölenler de Kürt idi. Ve adeta süreç geçiştirildi. Ancak ne zaman ki devlet ile Selahattin Demirtaş'ın arası açıldı işte o zaman külahlar değişti. Üstüne devlete karşı işledikleri onlarca suç da eklenerek ancak yıllar sonra mahkeme edildiler. Elbette ki dava önemli oranda siyasi bir hesaplaşmanın ürünüdür ve gerek katil çetelerine gerekse azmettiricilerine verilen cezalar çok yetersizdir ve idam olmalıydı. Kamu vicdanı ve Kürt halkının öfkesi ancak böyle dinerdi.
Esas meseleye gelecek olursak; bu kararı haksız ve siyasi bulup kızılca kıyameti koparan bir kesim var ki bunların tamamı aynı zamanda HAMAS’a terörist demekten çekinmeyen, işgalci israili “ama, fakat” ile geçiştiren solcu, ulusalcı, Kemalist, ateist, faşist kesimler ve siyasi partileridir. Hunharca katledilen 50 Kürd’e rağmen karara siyasi diyebiliyor; cezayı gereksiz bulabiliyorlar. Çünkü öldürülen Kürt ise öldüren ceza almayabilir onlar için. İktidar ile kavgalarına da iyi bir malzeme olur.
Faraza ve Allah muhafaza Demirtaş ve arkadaşları bu talimatı Manisa, Uşak, İzmir, Kütahya ve Muğla için vermiş olsalardı ve buralarda 50 Türk vatandaşı katletmiş olsalardı, bu kesimler karara yine “siyasi” diyecekler miydi?
Hakeza devlet ancak yıllar sonra, başka bir hesaplaşma adına bu katilleri cezalandırmak için bekler miydi?
Eğer ölen Kürtler olmasaydı bir tek Allah'ın kulu karara ve cezaya itiraz eder miydi?
Elbette hayır! “İdam! İdam!” diye bağırırlardı. Aynı katiller başka yerlerde ve zamanlarda onlarca masum Kürt çocuğunu öldürdükleri halde hiçbiri hunharca katledilen Eren Bülbül kadar bu kesimler ve devlet nezdinde ve haklı olarak verilen karşılığı buldu mu?
Yasin Börü, Fırat Simpil veya Elif Şimşek’in ismi bir tek organizasyona veya yere verildi mi mesela?
Vahşetin tanığı halkımız ve şehidlerin ailesi, hem devletin ikircikli tavrına hem de bu cezayı çok görüp vahşeti kollayanlara çok öfkeliler çok!