ABD’nin New York kentinde bulunan Columbia Üniversitesinde öğrencilerin ve akademisyenlerin katılımıyla başlayan işgalci israil karşıtı öğrenci protestoları önce ABD’de sonra bütün Avrupa’da yayılmaya başladı.
İnsan hakları ve özgürlük konularındaki hassasiyetiyle övünen batı, bu protestolara karşı tutumunda bu değerlerin hepsini bir kenara bıraktı.
Başka ülkelerdeki protestolarda en ufak müdahalelerde bile insan haklarına, ifade özgürlüğüne yönelik hassasiyetlerini hızla dünya kamuoyuyla paylaşan batı, söz konusu işgalci israilin katliamlarını protesto etmek olunca hem öğrencileri hem akademisyenleri ters kelepçelerle bastırmaya çalışıyor.
Onlar sertlikle bu protestoları bastırmaya çalıştıkça bu tutumları dünya genelinde üniversitelerde hızla yayılan onurlu bir başkaldırının fitilini ateşlemektedir.
Üniversite öğrencilerinin bu kararlı tutumları bir tarafta Gazze’deki direnişin düşürdüğü sözde medeni dünyanın maskesini iyice alaşağı ederken diğer taraftan yönetimlere karşı özgür dünyanın vicdanını temsil etmeye başladı.
Bu protestolara karşı bu sertlik ve tahammülsüzlük aslında dünya üzerinde daha önce görülen örneklerine benzer şekilde dönüştürücü potansiyeline karşı duyulan korkudur.
Peki, bu potansiyel gerçekten korkulduğu kadar dönüştürücü bir etkiye sahip midir? Asıl sorulması gereken soru budur.
İşgalci israilin arkasındaki güç, yıllarca mağdur edilmiş bir halka karşı adeta günah çıkarıyormuş hissiyle sürekli kamuoyu oluşturarak güç desteğinde bulunulmasını sağlıyordu. ABD ve Avrupa’da üniversitelerde Filistin'le dayanışma içinde olan öğrencilerin tetiklediği asıl değişim işgalci israillilerin mağdur olduğu algısının yerle bir olmasıdır.
Gazze'deki soykırıma tepki olarak başlayan gösteriler bastırılırken süreçteki sert tutumun da etkisiyle ülkelerin israil işgaline verdiği hem askeri hem de ekonomik desteğe karşı bir protestoya dönüştü.
Batının protestolara karşı sert tutumu Gazze direnişini üniversitelerin özgürlükler noktasında da sembolü haline getiriyor. “Live Filistin” sloganları dünya gençliğinin sivil özgürlükler noktasında direnişinin temeli oluyor. Özellikle ABD’deki bazı üniversitelerde rektör ve yönetim değişiklikleriyle ön almaya çalışılsa da bu tür tedbirler bir süre sonra işe yaramamaya başlıyor.
Öğrenci direnişlerinin etkisiyle Avrupa’dakiler başta olmak üzere üniversiteler işgalci israille işbirliği içinde olan veya Filistin’deki soykırıma bir şekilde fon sağlayan kurumlarla birer birer ilişkilerini kesmeye başlıyor.
Artık Batıdaki kurum, kuruluş ve politikacılar övüne övüne işgalci israili fonladıklarını söyleyemiyorlar. Bu şekilde tutum takınanların sayısı gittikçe azalacaktır. Boykotların da daha kalıcı şekillerde uygulanmasıyla bu süreç hızlanacaktır.
Filistin direnişi öğrenci protestolarıyla beraber dünya üzerindeki özgürlük paradigmalarını da kökten değiştirecek. Bunun etkisini önümüzdeki süreçlerde daha net bir şekilde görmeye başlayacağız.
Direniş, batı halklarının sömürgecilik ve Siyonizm zincirlerinden küresel kurtuluşunun sembolüne dönüşmeye başlıyor. Bu protestolara yönetimlerin verdiği tepkiler kamu düzenini sağlama hikayelerinin çok ötesinde bir sertlikte olmasının sebebi belki de budur.
Bu direnişin küresel düzen için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu protestoları bastırmadaki sertliğin boyutu ve telaşı gösteriyor. Dünya, 7 Ekim’de başlayan “Aksa Tufanı”nın dönüştürücü etkilerini ileriki süreçte daha net görecektir.