Fikret Gültekin

Hayırda Yarışanlar Terörist Olamaz

10.06.2011 14:48:18 / Fikret Gültekin

Ekonomi, Türkiye tarihinin en parlak dönemini yaşıyor.

Teknolojide geliştirilen her ürüne istendiğinde hemen ulaşılabiliyor.

Sağlık hizmetleri, ulaşım eskiyle kıyaslanmayacak boyutta gelişti.

Öte yandan;

Özgürlükler konusunda Diyarbakır Başsavcısı Durdu Kavak`ın katıldığı bir tören esnasında Kürtçe şarkıların dile getirilmesiyle ilgili olarak söylediği “Buraya 2006 yılında geldiğimde bu salonda olsaydım burayı terk eder, katılımcıları da tutuklatırdım. Değişmeyen tek şey değişimdir” sözleri gelinen aşamayı göstermesi açısınan önemlidir.

Bununla beraber hayasızlıkta sınır tanımayanların sokaklarda açabildikleri pankartlar haklı olarak özgürlük adına aşırı toleranslı davranıldığı fikrini doğurmuştur.

Ancak son on yıla damgasını vuran gerek müsbet ekonomik gelişmeler gerekse de özgürlükler adına katedilen mesafeler Türkiye halklarının mutluluğu, saadeti için yeterli olmamıştır. Ahlâki, İslami değerler büyük erozyona uğramıştır.

Geliştirilen projelerde, kaydedilen özgürlüklerde maneviyat hep ötelenmiş, mü`min insanın yaşam tarzının dizaynı için neredeyse yardımcı hiç bir unsura ön ayak olunmamıştır. Atılan nisbi adımlar da siyasi çıkarlara alet olmaktan kurtulamamıştır. Zemin yasal olmayınca iyileştirlemeler de ancak göreceli olmuştur.

-Kişi başına düşen milli gelirin yıllık 10.500 dolar olması aile kurumunun artan dozda çöküşüne engel olamamaktadır.

-Teknolojinin kaydettiği boyutu olan internet nedeniyle çocuklarımız anne babaları için ‘musibet` olmakla geleceğimiz ipotek altına alınmaktan kurtulamamaktadır.

-Sağlığa verilen önem ilköğretime giden çocuklarımızın bile uyuşturucu hastalığına mübtela olmalarına engel olamamaktadır.

Şüphesiz ki milli gelir artmalı. Yollarımızın hepsi otoban olabilmeli, insanlarımızın huzuru için binalar, yeşil alanlar inşa edilebilmeli. Ancak bu projelerin sahibi Ak Parti olunca beklentiler sadece bununla sınırlı olmamalı diye düşünülmesini de doğru karşılamalı.

İzmir`e 30`un üzerinde proje hesabı yapılıyor. Diyarbakır`a Dicle Nehri üzerinde yeşil alanlar, restorantlar yapılması planlanıyor. Taksim Meydanı`nın araçtan arındırılması tasarlanıyor. Düşünülmezmi ki Dicle kenarındaki düzenlemelerin ahlâksızlıklar içki ve fuhşa bir mekan olmaması için ne yapılabilir?! Taksim Meydanı`nda elinde içki şişesi yanında manitası ile ahlâksız davranışlarda bulunana o ortamı sağlayan Ak Parti`nin Başbakan`ı veya ileri gelenleri “Bunda bizim İslami sorumluluğumuz nedir?” diye düşünmek durumundadırlar. Var olduğuna inandığımız hassasiyeti ile Başbakan`ın bunu düşünmesi gerektiğine ve buna da uygun bir proje geliştirmesini beklamenin hak olduğuna inanıyoruz.

Özgürlükler konusunda atılan adımlar diğer gelişmelerle kıyaslandığında yetersizliği apaçık görülmektedir. Hele Cumhuriyet`in kuruluşundan bu yana dindar Müslümanlara yönelik uygulanan tecrit, katliam vesair uygulamaların sona erdirilmesine yönelik Ak Parti`den beklenenlerin birçoğu yerine getirilmemiştir.

-2011 Haziran`ında Türkiye`de hâlâ başörtüsüne Anayasal bir teminat sağlanmamıştır.

-Kur`an-ı Kerim`in öğretilmesi ve öğrenilmesinin önündeki yasal engeller olduğu gibi duruyor.

-28 Şubat`ın ürünü olan İmam Hatiplerin orta kısmının kapalı olmasına karşı hiçbir adım atılmamaktadır.

-Çocuklaımızın ahlâksızlığa hızla itilmesi için bir adım olan karma eğitim, tüm olumsuzluklarına rağmen ısrarla devam ettiriliyor.

Tüm bunların yanında Allah için, halkı mukadder bir azabtan kurtarmak için gece gündüz mücadele veren ve yüzbinlerce gönüllüsü olan Sivil Toplum Kuruluşlarına yönelik her türlü baskı da devam ediyor. Mustazaf-Der başta olmak üzere onlarca Sivil Toplum Kuruluşu gönüllüsü, paranoyaklar tarafından tehdit, şantaj ve zindana tıkatılma ile sindirilmeye, ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. İddiannameler, saçma iddialarla hazırlanıp mahkemelere sunuluyor.

Gazeteler, dergiler, yayın evleri, ajanslar örgüt yayını diye, bulunduranlar da örgüt üyesi diye yaftalanıyorlar.

Niçin?

“Çünkü dernek gönülleri, gazete, dergi aboneleri geçmişte Hizbullah mensubu diye damgalanmışlar. O halde hayatları boyunca yapacakları her şey de örgüt adınadır” mantığıyla potansiyet suçlu muamesi görüyorlar.

Tarihe not düşüyoruz. 2011 Türkiye`sinde elinde silah olmayan bir tek yeri şu ana dek yakmayan, yazdıkları ile bir tek insanı tahrik etmeyenlere terörist muamelesi yapılıyor. Sahte belgelerle mahkum edilmeye çalışılıyorlar.

Öte yandan elli bin insanın katili olduğunu söyledikleri kişilerle defalarca görüşerek onları legalleştirmeye çalışanlar...

Bu ne yaman çelişki? Suçumuzun ne olduğunu biliyoruz? Göz kırpmıyoruz, boyun bükmüyoruz, mutedil İslam anlayışımızı toplumla paylaşıyoruz ve hamd olsun desteğimizi de alıyoruz onun için de minnet etmiyoruz. Allah`ın dilediği olur.

Şimdi siyasetçisinden askerine, polisine, savcısına, hakimine şunları samimiyet adına sorma hakkımız vardır:

-Yasal derneklere üye olmak, derneklerin faaliyetlerine iştirak etmek suç ise neden bu derneklerin tamamı kapatılmıyor?

-Demokratikleştiği söylenen bu ülkede cezaevinden çıkan bir yakınını hatta babasını karşılamak hangi yasalarca suçtur?

-Savcıdan izin alınarak açılan Doğruhaber gazetesini bulundurmayı suç sayan bir savcı suçlu değil midir? Hakkında bir tek soruşturma dahi açılmamışken...

-Bir provokatör, dolandırıcı olduğu kesinlik kazanan birinin bilgisayarına suçlayıcı belge koyarak bunu mü`minleri mahkum edecek bir unsur haline getirmek mü`min olduğunu dile getiren, ayet ve hadislerle beslenen birinin işi olabilir mi? Bunun delil kabul edilmesinin önüne kim geçebilir? Bir muhbir yönlendirici olabilir mi?

Son olarak: İslami hassasiyete sahip dernek ve basına yönelik bu baskılara hükümet bilmeden önayak oluyorsa bu yazdıklarımızın ne anlama geldiğini araştırmaları, onların insani sorumluluğudur. Bilerek bu süreçte rol alıyorlarsa durumun vahametini sanırım izaha gerek yoktur.

Doğruları haykıranlara, kendini insanların hidayetine adayanlara selam olsun.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar