Fesih Yasak

Milliyetçi Refleks

06.11.2017 07:35:00 / Fesih Yasak

Milliyetçi refleks ülkenin ana damarlarını, hatta kılcal damarlarını tamamen tıkar mı bunu gelecek günler gösterecek. Hususen son dönemlerde Türkiye`nin gündemini çokça meşgul eden milliyetçi söylem ve beyanatlara ülke insanı olarak şahit olmaktayız. Milliyetçi gündem bu yoğunlukta devam ederse korkarım Ümmetçiliğin sahillerini aşındırır, bununla da kalmaz Müslüman halklar adına nahoş durumlara sebebiyet verebilir.

Sözüm ona İslamcı yazar, kalem erbabımız devreye girmez ve bu konuyla alakalı birkaç kelam söyleyip irin bağlamış yaraya neşter atmazlarsa gelecek günlerde bu yarayı kaşıyıp kanatanlar olacaktır. Haliyle kaşınacak yaramız oldukça elin gavuruna da malzeme çıkacak. Bu topraklar üzerinde yaşayan halklar zarar görmeye devam edeceklerdir. Milliyetçi salvo ve dalgaların yükselişi ümmetin gemisinin hızla su almasına yol açmaktadır. Bunun önüne geçmek için tevhide dayanan setler inşa etmeliyiz.

Kamuoyuna da medya üzerinden, sivil toplum kuruluşları ve resmi kurumlar eliyle bir bilinç aşılanmalıdır ki halklar İslam`ın paydasında buluşabilsinler. Halkların, üst kimlik olan İslam kimliği altında Allah`ın kendilerine bahşettiği bir hak olan kültürel kimliklerini rahatça koruyabilmesi için devlet ricalinin acilen tedbir alması ve imkan sunması gerekmektedir. Müslüman halkın oylarıyla yıllardır iktidarda olan hükümetten ve sayın Reisi Cumhurdan halkın bu beklentilerinin karşılanmasından daha doğal ne olabilir. Artık kurumsal milliyetçilik dozajının düşürülüp ümmet bilincinin desteklenmesi şarttır.

Daha açık söyleyeyim: Devletin kurum ve kuruluşlarını da  kendini aşamamış bu zihniyete  teslim edersek vay halimize. Aynı zihniyetin bu topraklar üzerinde yaşayan diğer halkları görmezlikten gelerek, gücünü Türklüğünden aldığını, Türk`ün Türk`ten başka dostunun olmadığını ilan etmesi İslam kardeşliği ilkesini zedelemez mi?  Etki tepkiyi doğurur. Ben Türk`üm doğruyum dersen öbürü  kalkar ben Arab`ım, ben Farsım, Kürdüm daha doğruyum demeye getirir.

Adamlar uyanıp ayağını daha da uzatarak ‘muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki asil kanda mevcuttur` derse ne olur? Bu halin değişmemesi sistemin dünkü (o)halinin devam ettiğinin alameti değil midir? Yani kurumlarımızda henüz ümmet bilinci oluşmadığı için kurumsal milliyetçilik bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Milliyetçi kesimi memnun etme adına ümmetçi söylemleri terk edip milliyetçi söylemlere sarılmaya başladık. Mesela andımız kalktığı halde basılan ders kitaplarının bir kısmında halen yer almaktadır. Eğitim dilimiz Türkçedir eyvallah ancak kimi Anadolu Liselerimizde ikinci yabancı dil mecburiyeti getirilmiştir. Peki gavurun dilini çocuklarımıza öğretirken bölünmüyoruz da bin yıldır bu topraklar üzerinde kader birliği yapıp; Malazgirt`te, Çanakkale ve Kurtuluş savaşında omuz omuza savaşıp şehit düştüğümüz Kürt kardeşlerimizin dilini çocuklarımıza öğretince mi bölünüyoruz.

Ben Türkçe yazıyor ve okuyorum, bunda bir beis ve sakınca da görmüyorum. Dillerin ve renklerin farklılığını Allah`ın birer ayeti olarak görüyorum. Bir imanlı Türk`ü  de bin imansız Kürd`e tercih edebiliyorum. Sen de aynısını yapabilir misin? Yakın zamanda Şırnak`ta görev yapan bir öğretmen meslektaşımın öğrencisinin sınıfta Kürtçe konuşmasını yasaklamasına ve sosyal medya üzerinde Kürtlük ve Türklük damarını kaşıyan bazı olgunlaşmamış, maksatlı kimselerin hayasızca atışmalarına şahit oldum. Küfür ve restleşmelerini ibretle, hayretle okudum ve o aşağılık hallere düşmekten de Allah`a sığındım.

Aslında kavmiyetçilik, yapısı itibariyle insani olmayan bir duygudur ve böyle bir duygudan kötülükten başka bir şeyin ortaya çıkması beklenemez. Milliyetçilik insanın dünyasını sınırlandırır. İnsanın ufku insanlık olacağı yerde, sadece kendi kavmi olup çıkar. Ancak kendi kavminin içinde yaşadığı şu daracık, cılız ve küçük dünyaya, parçaya mahkum olur. Onun değerleri, insanın yüceliğinin esas ölçüsü olan ve bir insanı başka bir insandan ayırt eden yüce manalar olacak yerde, değer ölçüleri kendi kavminin ve kavminin üzerinde yaşadığı bu daracık yer parçasının menfaatleri olup çıkar.

Belirli bir yerde doğmak, doğduğu bölgede konuşulan dili konuşmak insanın iradesinde olmayan hususlardır. Ancak insan iman ve küfürden birini seçme ihtiyarına sahiptir. İslam akidesine göre insanlar arasında üstünlük iman ve küfür esasına göredir.

Emperyalistlerin, milliyetçi refleks ve duyguları harekete geçirmesi sonucu 1939-1945 yılları arasında cereyan eden İkinci Dünya Savaşında tahrip edilen şehirler, zehirli gazlarla öldürülen siviller dışında 40 milyon genç öldürüldü. Hiroşima ve Nagazaki`ye atılan bombalarla ölenleri saymıyorum. Varsın gerisini okuyucular hesaplasın.

Rabbim, tevhidi bir bakış açısına sahip olmayı ve mazlumları kucaklamayı nasip etsin.

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar