Asr-ı saadette İslam hukuk sistemi iç içe idi. İslami ilimler tabi’in devrinde tasnife başlayıp günümüze kadar devam etmektedir. Bu, ilmi tasnifler/kavramlar üzerinden yapıldı. İslami kavramların bir kısmı, Asr-ı saadetten sonra yapılan ilmi tasnif ve ihtisaslar, mana itibariyle daraltılanlar olmuştur. Bunlardan biri de iktisat mefhumudur. Aslı “kıst” olan kelime, bir şeyin ortası, doğrusu ve mutedil olanı demektir. Kur’an-ı Kerim iktisadı daha çok ahlak, itikat ve adalet için zikreder.
Zamanın ilerlemesiyle insanlık akıl ve tefekküre, düzen ve disipline daha çok önem verdi. Düzenli ve disipline olma, hayatın terakkiyatında önemli bir yer alır. Son nokta konulamayan terakkiyat, toplum geliştikçe sürekli gelişecek bir husustur. Ben-i Adem’in kendi hayatı içinde sürekli bir tekamül, tecdid, terakkiyat ve irtifaı yaratılışla alakası olan bir husustur.
İnsanın sürekli kendini geliştirmesi için bilgi ve becerisi yaratılışla verilmeyen tek varlık olma özelliğini de bu manada anlayabiliriz. Hayatın bu terakkiyatının, bireysel ve toplumsal olarak iki boyutu vardır. Hayattaki bu terakkiyatın insana bakan boyutuyla kesbiyet, Yüce Allah’a bakan boyutuyla “hulkiyet”te (Rahman/29) sürekli tecdide gidilir.
Bu manada Adem oğullarının toplumsal hayatını üç merhaleye ayırsak, birinci merhalede kabile veya aile şeklinde küçük toplulukların göçebe bir hayatı yaşanıyordu. Bu, Hz. Adem (as)’dan başlayarak Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’e (as) kadar devam eden bir merhaledir.
İkinci merhale, yerleşik halde yaşamaya başlama merhalesidir. Burada kabile, aile reisleri ve krallıklar üzerinden toplumsal bir idari sistem uygun görülüyordu. Mesela; Hz. Davut’tan sonra oğlu Hz. Süleyman’ın devlet başkanı olması gibi. Ve bu merhale Hz. Muhammed’e (sav) kadar devam etti.
Üçüncü merhale Hz. Muhammed’ten (sav) sonra olan merhaledir. O da toplumun ortak inanç değerler sistemi üzerinden bazı sabiteleriyle beraber sürekli gelişmeye açık olan bir merhaledir. Bu merhalede dört büyük halifenin farklı seçimlerle seçilmelerini de bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Terakkiyat ve gelişmeye müsait olan, zaman geliştikçe daha çok akıl ve meleke-i beşer ile her gün yeni bir düzen ve disiplinin kurulması Yüce Allah’ın insan iradesine verdiği değeri gösteriyor. Bu çok manidardır.
İşte hayatın terakkiyatı içinde iktisad kavramı Kur’an-ı Kerim’de itikat, ahlak, adalet ve muamelat için zikredilir. Hatta imam Gazali, “El-İktisadu Fil-İtikad” adında bir akaid kitabı telif eder. İlimlerin ihtisasında fıkıh ilmihale, kıraat tecvide ve iktisat da mali işlere indirgendi. Kelimelerin asıl merkez ve maksadı içinde değerlendirilmesi halinde bu ihtisas doğal ve dinen caizdir. Yani, bir Müslümanın, itikat, ahlak ve adalette iktisadı yaşamadan mali hususta iktisadi davranması mümkün değildir.