Bazen insan hiç bir yere sığamaz; dünya tüm genişliğine rağmen dar gelir. İşte o zaman, yere göğe sığamayan insan, bir seccadeye sığıverir. Ayakta duracak takati kalmaz bazen; kıyama durur, elinin tersiyle itiverir tüm olumsuzlukları, yine- yeniden toplanır/toparlanır tüm hücreler... Şaha kalkar tüm zerreler; şah damarından daha yakın olana yolculuk başlamıştır artık...
Türlü türlü firakın, elemin, ızdırapın omuzlarda birikmiş yükünü alıp, bir gayret ve azimle, dizleri büken- takatten düşüren yorgunluklarına katıp rükuda harmanlayıp secdede boşaltmanın huzurunu yaşar fani olan. Baki olan kabul etmiştir; gel demiştir...
Şu gurbet diyarından alıp vuslatla sevindirmiştir garibi, çaresizi...
Vuslatın adı; namaz olmuştur... Namazın anlamı; vuslat...
Zaman ise, namaz ve vuslatın birbirlerinde eriyip muhabbete dönüşmesine muazzam bir şahit olmuştur.
Rahman; kuluna merhamet etmiş, zamanını boşa ayıranlardan olmaktan kurtarıp, zamanını beşe ayıranlara dahil ederek, beş duyuyu, eğilerek yücelme yolculuğunda ona, beşinci boyutun da ötesine taşıyan bir esrarlı gemi kılmıştır namazı... Namaz mümin kula mirac olmuştur...
Kul secdede yere ‘’Allah’’ diye fısıldamıştır, Allah Azze ve Celle onun sesini, en zirvede meleklerine duyurup kabullerin en güzeliyle kabul buyurmuştur. Kelimelerin anlatmaktan aciz kalacağı bu sözleşme, dertleşme, halinin şahididir ve hatta ta kendisidir namaz...
Tabi riyadan, şirkten ve Rabbin huzuruna kabul etmeyeceği her türlü kötülükten azade kılınmış bir namaz....
Zira namaz böyle olursa, zaten kötülüklerden- şerlerden ve pisliklerden azad kılacaktır. Secdeler; nefsin, dünyanın esaretinden cesaretle sıyrılıp azad olunca, yani secde azade olunca, adanmış ve kabul edilmiş bir kulluğun ve teslimiyetin nişanesi olacaktır.
Namaz ve namaz için söylenmiş çok güzel sözler ve ifadeler var kuşkusuz. Her biri birbirinden özel ve anlamlı. Ancak şairin dediği gibi; ‘Ne kadar anlatsam yarım kalır...’ denilebilecek bir güzellik namaz. Yarım yamalak belki eksik ve kusurlu namazlarımız bile bize namazsız hayat olmaz dedirtiyorsa, hakiki kılınan kabul ve makbul namazların tadını kim kelimelere sığdırabilir ki?
Hele namaz kılma nimetinden yoksun olanlara bunu ifade etmek mümkün müdür?
Allah Resulü Aleyhisalatu wesselam ne güzel ifade buyurmuş; ‘’ Gözümün nuru namaz'' diye. Gözün nuru, ışığı, feri yani...
Yani ışık yoksa karanlık vardır.
Gözün feri gitmişse körlük vardır.
Nur yok ise zülumat vardır.
Peki, bir insanın hayatında namaz yok ise ne vardır?
Allah için eğilmeyen baş, bükülmeyen bel ne için, kim için eğilir, bükülür ve yorulur/çabalar?
Bunu büyük sorgu ve hesap gelmeden sıkça sormalı insan kendine.
Sadece kendine değil tüm sorumluluğu altındakilere ve sevdiklerine. Zira Rabbimiz kitabında şöyle buyuruyor:
‘’Her nefis, yaptıklarına karşılık bir rehindir;
Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka.
Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar.
‘’Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye uzaktan sorarlar.
Onlar şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik;
Yoksulu doyurmuyorduk;
(Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,
Ceza gününü de asılsız sayıyorduk,
Sonunda bize ölüm geldi çattı."
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.’’ (Müddessir, 74/38-48)
Demek ki namazsız olmuyor!
Olmuyor!
Olmuyor!
‘’Namaz dinin direğidir. Onu terkeden dinini yıkmış olur.’’ diye buyurmuştu Efendimiz (s.a.v). Fark etse de etmese de dininden hep bir parça kopup gidecek namazı kılmayanın. Kolonları olmayan bir mimarinin güzelliği, ihtişamı onu ne kadar ayakta tutabilir ki?
Aslında söz konusu namaz olunca bütün bu yazılanlar kim bilir kaç defa yazılmıştır, çizilmiştir, konuşulmuştur. Hatta çok daha üstün ve müstesna kelimeler ve cümlelerle. Ancak namaz konusunda bilgi dağarcıklarımız zenginleştikçe, bilinç konusunda fakirleştik sanki.
Üstelik evlatlarımıza namaz bilinci verme gayreti noktasında da bir isteksizlik ve yorgunluk hali var ortada. Elbette hidayeti veren Allah'tır. Ama biliyoruz ki Rabbimiz samimi gayretleri, fiili ve kavli duaları karşılıksız bırakmaz.
Hz. İbrahim' in (a.s) duası duamız ve hiç yorulmayan çabamız olsun.
‘’Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!’’(İbrahim-40)
Dünya ve dünya hayatı, dünyaya dair mevki- makam- meslek- maddiyat konusundaki hırslar ve istikrar namaz bilinci için gösterilmiyor kesinlikle.
Çocuklarımızın namaz meselesi bu kadar basit bir mesele değildir.
Namaz bir davadır!
Namaz bir kavgadır!
Namaz bir sevdadır!
Odanın birinde ebeveyn teheccüd kılıyorsa, diğerinde evlat Allah' ın razı olmadığı fiillerle meşgulse, ebeveyn sadece kendine müslümansa (!) bu gafletin en acı halidir.
Cennet ehli olmuşuz diyelim; kabir, haşr, mahşer, mizan, sırat hepsinden geçmişiz ancak, evladımız yok! Canımız, ciğerimiz yok! Sekara sürüklenmiş... O vakit düşünün ahvalimizi...
İnanıyoruz ve iman ediyoruz ki; hem fani hayat, hem baki hayat ancak namazla güzeldir ve güzel sonuç getirir.
Bu yaz bitmeden çocuklarımızın kalbine namazı yazalım.
Ey Rabbimiz! Sadece çocuklarımızın değil tüm çocukların kalbine bu yaz, namazı ebedi olarak yaz!
Bizi buna hizmetkâr ve payidar kıl!
Ümmeti namaz ile yeniden dirilt ve Ümmetin dirilişini de insanlığın kurtuluşuna vesile kıl!
HAYATLAR NAMAZLA GÜZELLEŞSİN, GÜZELLİKLER NAMAZLA BEREKETLENSİN...