Breexit ile hızlanan dağılma süreci, 2017 yılının Avrupa`da seçim yılı olması milliyetçi kesimlerin popülist söylemleriyle AB`ye dağılma süreci yaşatmaktadır. Seçimlerden dolayı bunu en çok hissettiren Hollanda ve Almanya`dır, ayrıca Le Pen`li Fransa`yı da unutmamak gerekir. Frexit, Italeave, Polend, Luxumbye, Finish bunun kurgulanan isimlerindendir ve AB`den ayrıldıktan sonra kendi içlerindeki ulusların ayrılığı da gerçekleşecektir.
Tarihi bir seçim süreci yaşayan Türkiye`de, sistemi değiştirmek adına Avrupa`da yaşayan Türkiye vatandaşlarına seçim kampanyaları düzenlemek istemesinin engellenmesi, mevcut hükümetler üzerinden küreselcilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan`a ayar vermek istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Hollanda Maliye Bakanı Dijsselbloem`un 3. Havalimanı Schipol havalimanını bitirir söylemi olayın maddi boyutunu gösteriyor olsa da; yönetimlere hâkim olan derin güçlerin projeleri hayata geçirmeye çalışıyor. Avrupa`yı dağıtmak isteyenler, Ortadoğu`yu da paramparça etmek istiyorlar. Bir yandan Putin`le bir yandan Trump ile uğraşan derin yapı 16 Nisan`a kadar Türkiye ile son kozlarını oynamak isteyecektir.
Türkiye ya da Lübnan`daki mülteci nüfusunun üçte birini bile tahammül edemeyen Avrupa medeniyeti(!) refahı paylaşma korkusuyla, insani olmayan sert önlemler almaktadır. Türkiye ile yaptığı anlaşmayı küstahça oyalamak dışında anlaşmaya riayet etmeyerek ‘`bunlar sizin dindaşlarınız heba olmasını istemiyorsanız sahip çıkın`` söylemine getirmiştir. Türkiye`nin, Hollanda ve Almanya üzerinden ne kadar yerinde ve doğru bir söylem olsa da Nazi benzetmesini kullanması, Avrupa`yı öfkelendirmiş ve Nazist bir politikaya sebebiyet verebileceği unutulmamalıdır. Türkiye, Avrupa`daki ezilen mültecilerle beraber Müslüman nüfusun hamisi olmayı politika haline getirmeli ve radikal milliyetçi kesime malzeme yapmamalıdır.
Avrupa`ya giden mültecilerin sadece Almanya`da on bin çocuğun kaçırılması mültecilere yaşam hakkının boyutunu göstermektedir. Bombalarla, botlarla bitirmeyi başaramayınca, Afrika`da baş gösteren kıtlık, insanlıktan uzak bir şekilde gerçek yüzünü, BM verilerine göre 14 milyon insan üzerinden kendini göstermektedir ve bununla da kalınmayacaktır. Bill Gates`in ‘önümüzdeki on yılı etkileyecek grip salgını ortaya çıkabileceği ve yine teröristlerin(!) ürettiği bir mikropla bir senede 30 milyon kişinin hayatını kaybedebileceği`` uyarısı küreselci biyoterörizmi akla getirmektedir. Hâlihazırda İslam ülkelerinde savaşların, açlıkların, kötü yaşam koşullarının böyle bir mikrop salgının ortaya çıkarmaması için bir sebep görünmemektedir. Tehdidi sadece Müslüman nüfus üzerinden düşünmek yetersiz olur, Doğu Avrupa da savaş ihtimali, Güney Amerika`da Zikko virüsü, ekonomik krizler ve darbeler, Afrika`daki açlık, kıtlık ve istikrarsızlık bunun çeşitlerindedir.
Genelde İslam ülkeleri liderleri üzerinden insanlık dersi vermeye çalışan Uluslararası ceza mahkemesinin(UCM) Hollanda`nın Lahey kentinde olması, devlet aleyhine olmasa da Türkiye siyasileri ve bürokratlar hakkında bir tehdit olabilir mi?