15 Temmuz Gazisi Alkılıç: Ölmeden selalarımızı işittik

15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminde köprüde açılan hain kurşunların hedefi olarak gazi olan Ahmet Alkılıç, o gece yaşananları anlatırken; okunan selaların kendileri için çok değerli olduğunu ve ölmeden selalarını işittiklerini söyledi.

Ekleme: 15.07.2023 18:05:05 / Güncelleme: 15.07.2023 18:09:20 / Röportaj / İstanbul Haberleri
Destek için 

FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz Darbe girişiminin ardından 7 yıl geçti. Yaşanan o karanlık gecede 252 kişi şehit olurken binlerce kişi de gazi oldu. Her yaştan şehidin olduğu 15 Temmuz'un ardından büyük acılar yaşayan aileler ise aradan geçen zamana rağmen ne şehitlerini, ne de hain darbe girişiminde yaşananları unutmuyor.

3 çocuk babası Mimar Ahmet Alkılıç; hain darbe girişimin olduğu 15 Temmuz gecesi önce Ümraniye'den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kısıklı'daki evine kadar arkadaşı ve babası ile yürüdü. Daha sonra buradan köprüye yürüyen Alkılıç, askerlerin açtığı ateş sonucunda başından ve sol omuzunda vurularak gazi oldu.

Gazi Alkılıç, o gece yaşananları İLKHA muhabirine anlattı.

"Herkes birbiri ile kardeşti, herkes birbirine sarılmıştı"

15 Temmuz gecesi ofisindeyken eşi tarafından arandığını ve eşinin Ankara'da ve köprüde olayların olduğu haberini verdiğini belirten Alkılıç, "Hemen televizyona baktık, köprünün bir tarafının açık bir tarafının kapalı olduğunu gördüm. Görür görmez darbe olduğunu anladım çünkü bir terör eylemi köprünün her iki tarafıda kapalı olacaktı. Hemen evime gitmek istedim, eve giderken babam aradı; 'Bu bir darbedir, evine git evde benden haber bekle.' dedi. Eve gittiğimde sitenin bahçesine bir televizyon kurmuşlardı ve insanlar oradan darbeyi takip ediyorlardı. İçimize su serpen bir olay oldu; Başbakanımız Binali Yıldırım bir açıklama yaptı. Biz de daha çok kitaplardan ve belgesellerden bildiğimiz kadarıyla darbe olduğunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan tutuklanırdı. Başbakanımızın dimdik ayakta olduğunu gördüğümüz anda içime biraz su serpildi. Eve çıktığımda çocuklar hemen uyudu o zaman küçük kızım daha 2 aylıktı. O arada spikerin TRT bildirgesini duydum ve ona silah tutulduğunu hemen anladım. Eşime ben dışarı çıkacağım dedim, o da o sırada cep telefonundan Cumhurbaşkanımızın halka dışarı çıkın davetini gösterdi. Onu duyunca zaten çıkmama şansımız yok, çıkıyorum dedim. Tam evden çıkarken çok sevdiğim arkadaşım Tayfun, ben de geleceğim dedi. Onu da aldım ve ilk önce Ümraniye Meydanı'na doğru yola çıktık. Ümraniye Meydanı'na doğru gelirken beni çok duygulandıran bir durum vardı; herkes birbiri ile kardeşti, herkes birbirine sarılmıştı. Hepimiz aynı anneden ve babadan doğmuş gibiydik." dedi.

"Elimizde ne bir taş ne bir sopa ne de bir silah vardı sadece iman dolu göğsümüz vardı"

İlk savunulacak yerin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın evi olduğu düşüncesiyle Cumhurbaşkanı'nın evine doğru gittiklerini anlatan Alkılıç, "Cumhurbaşkanı'nın evine doğru giderken babam aradı 'Ben de geleceğim bu vatanı hainlere bırakmayacağız.' dedi. Tayfun, ben, babam muzzam bir kalabalıkla birbirimize sarıla sarıla, kol kola Cumhurbaşkanımızın evine giittik. Elimizde ne bir taş ne bir sopa ne de bir silah vardı sadece iman dolu göğsümüz vardı. Başka hiçbir şeyimiz yoktu. Cumnurbaşkanımızın evine giderken Kısıklıdaki camide selalar okunmaya başlandı. O selalar bizim için çok değerliydi. Daha ölmeden selalarımızı işittik. Cumhurbaşkanımızın evinin köşesinde bir karakol vardır, karakolun önünde polisler bizi çevirerek; 'Gitmeyin silah seslerini duyuyorsunuz, insanları vurarak öldürüyorlar.' dediler. Bize mermi değer, vurulacağız hiç aklımızdan dahi geçmiyordu çünkü Cenab-ı Allah o gün insanların üzerinden korkuyu almıştı. Kimi insanlar bu duruma sürü psikolojisi diyorlar, başka şeyler söylüyorlar ama bu tamamen Cenab-ı Allah'ın bize verdiği bir lütuftu. Orada bir sürü mücahit arkadaşımız vardı; biz vurulduk ve gazi olduk, şehit olanlar ama sabaha kadar direnen bir sürü mücahit arkadaşımız vardı. Onlar da orada can siperane bir şekilde savaşıyorlardı." şeklinde konuştu.

"Ateşi hiç kesmiyorlardı, devamlı ateş ediyorlardı üzerlerine koşarken ateşi hızlandırdılar"

Köprüye doğru gittiğini yüzlerce insanın hainlere doğru koştuğunu ve hiçkimsenin geri dönmediğinin altını çizen Alkılıç, "Bizler o sırada tekbirler getirerek, bağırarak, 'asker kışlaya' diyerek, hainlere doğru yürüyorduk. Köprünün hemen önünde bu hainlerle aramızda barikat kurulmuştu. Hatırladığım kadarıyla itfaiye, polis aracı, TOMA vardı; insanlar onun arkasında mermiden korunmaya çalışıyorlardı. Motosikletli kuryelere de teşekkür etmek istiyorum, o gün oranın ambulansı oldular. Bunlar (darbeciler) ambulansların gelmesini bile engellediler. Ateşi hiç kesmiyorlardı, devamlı ateş ediyorlardı üzerlerine koşarken ateşi hızlandırdılar. Ateşi hızlandırınca yere yattık; merminin geçişlerini, rüzgarını, sesini hep duyuyorduk. Yere yattığımızda da vurulan çok kişi oldu. Tekrar kalkarak bunlara doğru daha hızlı koşmaya başladık; koşunca bunlar ateşi daha da hızlandırdılar. Orada 50 kişilik gruptuk; önümdeki insanlardan vurulan yere düşüyordu. Bende Tayfun'u bariyerlerin altına doğru ittim, dönüp balıklama şekilde yere yatmaya çalışırken kafamdan ve kolumdan vuruldum. Hayatımda yeni bir başlangıç oldu."diye konuştu.

"Babam beni görünce, 'Çocuğa bak ne kadar kötü olmuş, Allah'ım yardım et.'diyor. Bilmiyor ki aslında oğlu yanından gidiyor"

Vurulduktan sonra arkadaşının kendisini sırtına alarak yaklaşık 100 metre taşıdığını ifade eden Alkılıç, "İyileştiğim zaman bana anlattığı (arkadaşı) 'Bir daha nasıl vurulmadık, hayret ediyorum Ahmet.' diyor. Daha sonra Tayfun bir motorcu buluyor ve beni motora koyuyorlar. Küçük bir scooter motora şöfor arkadaş ortaya beni koyuyorlar arkada Tayfun, Hastaneye doğru giderken babamın yanından geçiyoruz, babamda 200 metre gerimizde. Babam beni görünce, 'Çocuğa bak ne kadar kötü olmuş, Allah'ım yardım et ' diyor. Bilmiyor ki aslında oğlu yanından gidiyor. İlk önce özel bir hastaneye götürdüler, tabi o hastanede de insanlar korkmuş; doktorlar, hemşireler korkmuştu çünkü gelen çok yaralı vardı ve ne olduğunu da anlayamıyorlardı. O ara başka biri vuruluyor, ambulans buluyorlar ve benim bulunduğum hastaneye geliyorlar. Gelir gelmez babam ambulansı kapıyor ve 'Sabaha kadar olsa bir hastane bulana kadar Ahmet'i gezdireceğiz.' diyor. Oda Allah'ın bir lütfuydu; saat 02:30'da vuruldum ve saat 04.00'de ameliyata girmiştim. Orada bir buçuk saatlik bir can çekişme olayım oldu." diye aktardı.

"Hiçbir zaman keşke çıkmasaydım demedim, iyi ki de çıktım"

Uzun süren yoğun bakım servisi süreci ve sonrasında tam anlamıyla iyleşmesinin yaklaşık 1 seneyi bulduğunu belirten Alkılıç, "İlk 5 ayda hiçbir şeyi hatırlayamıyordum, konuşamıyordum, yazamıyordum; neredeyse bitkisel hayatta gibiydim. Daha sonrasında bana yürüyemez, konuşamaz dediler ama Allah'ıma hamd olsun hem konuşmam geri geldi hem hatırlamam geri geldi. İşimizin başına tekrar geri döndük. Hamd olsun yolumuza devam ettik. Hiçbir zaman keşke çıkmasaydım demedim, iyi ki de çıktım. O günü çok özlüyorum; o insanların birliğini ve beraberliğini, hepimizin asker olmasını çok özlüyorum. Bir daha aynı şey olursa yine çıkarım, bu sefer tek başıma çıkmam; oğlum 16 yaşına geldi, diğer oğlum 12 yaşına geldi. Onları da çıkartırım." ifadelerini kullandı. (İLKHA)