HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Akit TV’de Gazeteci Muharrem Coşkun’un gündeme dair sorularını yanıtladı. Yapıcıoğlu, “Biz bulunduğumuz noktadayız. Cumhur İttifakı ile beraber hareket edip seçimlere birlikte girme ve Cumhurbaşkanı adayını destekleme konusunda bir geri adım yok.” dedi.
“İttifakın diğer partilerinin yapmış oldukları yanlışları savunma pozisyonuna düşmedik”
Cumhur İttifakı’nın devam ettiğini ifade eden Yapıcıoğlu, “Cumhur İttifakı bir seçim ittifakıydı ve önümüzdeki seçimlere henüz daha ne kadar zaman var belli değil. Biz bulunduğumuz noktadayız. Cumhur İttifakı ile beraber hareket edip beraber seçimlere girme ve Cumhur İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayını destekleme konusunda bir geri adım, değişiklik yok.” şeklinde konuştu.
İttifak içerisindeki partilerin kendi görüşlerini savunduğunu belirten Yapıcıoğlu, “Biz o dönemde de yanlış bulduğumuz bazı şeylere itirazlarımızı dile getirdik. Herkes kendi söylemiyle, kendi kimliğiyle, kendi parti programıyla bu ittifakın içerisinde yer aldı ve herhangi bir parti diğerinin katılmadığı görüşlerini de o dönemde de dile getirdi. Biz de sadece doğrulara destek vereceğimizi söyledik. İttifak içerisinde olmasaydık da bu böyle olacaktı. İttifakın diğer partilerinin yapmış oldukları yanlışları savunma pozisyonuna düşmedik, bundan sonra da düşmeyeceğiz inşallah.” dedi.
“Dayatma içerisine girilmesi trajikomik bir şey”
10 Kasım dolayısıyla yaşanan gözaltı ve baskıların normal olmadığını ifade eden Yapıcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Birileri o anmayı gerekli görebilir, yapabilir. Birileri mevlit de okuyabilir. Birileri gidip o mevlidi dinleyebilir. Ama bunun dayatılması herkese ‘böyle yapacaksınız, böyle yapmak zorundasınız’ diye bir dayatma içerisine girilmesi trajikomik bir şey.” diye konuştu.
“Kişiye özel kanun olmaz”
Kişiye özel kanunun olmaması gerektiğine dikkat çeken Yapıcıoğlu, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kanun yok. Kaldı ki yani bu kanun kalktığında ‘isteyen istediğine istediği şekilde hakaret edebilir’ anlamında bir şey de söylemiyoruz. Herhangi bir kişiye ölü veya hayattaki birisine hakaret etmek de suçtur. Ahirete göçmüş birisiyle ilgili onun manevi hatırasına hakaret anlamına gelebilecek sözler sarf etmek de suçtur. Bu da ceza kanunlarında düzenlenmiş bir şeydir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bu memlekette inanç sahipleri öz vatanında parya durumuna getirildi”
“Sosyal ve siyasal alanda boşluk kabul edilmez.” diyen Yapıcıoğlu, “Bu memleketin kahir ekseriyeti dindardır ve bizi biz yapan değerlerimizin başında da ortak inancımız gelir. Ama bu memlekette inanç sahipleri, dinini yaşamak isteyen samimi Müslümanlar öyle bir hale getirildi ki şairin tabiriyle öz vatanında parya durumuna getirildi. Birileri de kendini bu memleketin sahibi zannetti. Buna karşı yapılacak bir tek şey var. ‘Hayır, bu memleketin sahibi biziz. Bu memleketin özüne, bu memleketin kültürüne, bu memleketin inancına, bu memleketin tarihine, bu memleketin kılık kıyafetine yabancı olan ve onlara uzak duran sizsiniz’ diyebilmektir.” ifadelerini kullandı.
“Kardeşliğin hukukunun tesis edilmesi için adımlar atılması gerekir”
Silahların susması gerektiğini ifade eden Yapıcıoğlu, sürecin “PKK'nın tasfiyesi ve kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi” olarak adlandırılabileceğini belirtti.
Terör ve şiddetten en fazla Kürt halkının mağdur edildiğini kaydeden Yapıcıoğlu, “Süreç sadece tasfiye ile bitmemeli, sürecin etkisiyle PKK'nın henüz kurulmadığı yıllarda da pek çok yanlış nedeniyle kardeşliğe zarar veren bazı uygulamalar olmuştur. Bunların sonuçlarının ortadan kaldırılması ve bolca edebiyatı yapılan kardeşliğin hukukunun tesis edilmesi için adımlar atılması gerekir.” şeklinde konuştu.
“Kürtler, Türklerle Türkiye Cumhuriyeti devletini birlikte kurdular”
“Kürtler ile Türkler bu devletin asli kurucu unsurlarıdır” diyen Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı: “İmparatorluk bakiyesi topraklar üzerinde yaşayan pek çok halk, dünya savaşından sonra ayrıldı. Farklı farklı devletler kurdular. Ama Kürtler, Türklerle beraber Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdular. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ise varlıkları inkâr edildi, dilleri yasaklandı, çok ciddi yanlışlar yapıldı ve büyük acılar yaşandı. Evet, acıların üzerinde gelecek inşa edemezsiniz. Fakat siz geçmişi, geçmişte yapılan yanlışları iyice tespit etmelisiniz ki bu yanlışlar tekrar etmesin. Sonuç itibariyle eğer Kürt’ü de Türk'ü de yaratan, inananlar kardeştir diyorsa Kürt’e de Türk'e de buna itiraz etmek yaraşmaz. Bunun gereğini yerine getirmeleri gerekir. Bin yıldır kardeşçe bu topraklarda yaşayan iki farklı kavme mensup insanların en sağlam temeli ortak inancımızdır. Bin yıl daha bizi birlikte yaşatacak, bizi kardeş kılacak olan şey de budur.”
“Sorunların herhangi bir tanesini diğerinin önünde bir engel olarak görmeyelim”
PKK’nın tasfiyesiyle ilgili Meclis’te kurulan komisyonun çalışmaları hakkında da bilgilendirmede bulunan Yapıcıoğlu, “Bizim sorunlarımız çok. Sorunların herhangi bir tanesini diğerinin önünde bir engel olarak görmeyelim ya da diğerinin çözülmesi ile ilgili olarak bunu bir ön şart olarak ileri sürmeyelim. Sorunlarımızı belki biz parçalara bölebilirsek parça parça çözeriz. “ değerlendirmesinde bulundu.
Silah bırakanlar için yasal düzenleme hazırlığı
Silah bırakan örgüt mensupları için bir kanun teklifi hazırlıklarının olduğunu belirten Yapıcıoğlu “Onu diğer partilerle de paylaşmayı düşünüyoruz. Cezaevindekilerin durumu ne olacak? Silah bırakanların durumu ne olacak? Eyleme karışmış olanların durumu ne olacak? Karışmamış olanların durumu ne olacak? Yani elinde kan olan, tetik çekmiş olan kişilerin durumuyla örgüte katılmış ama hiçbir suça bulaşmamış, kan dökmemiş kişilerin durumunun arasında mutlaka bir tefrik yapılması, bir ayrım yapılması gerekiyor. Bizim hazırladığımız taslakta silah bırakıp gelen eğer suça bulaşmamışsa onun için ne yapılacağı, suça bulaşmışsa ne gibi bir prosedür uygulanacağı düzenleniyor. Böylece o belirsizlikler de ortadan kalksın. Ama bunun uygulanması da ilgili kurumların sahada silah bırakmanın ve fesih kararının fiilen uygulandığı teyit ve tespitine bağlı olsun. Yıllarca elinde silahla dolaşmış çok sayıda suça bulaşmış birinin hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak gezdiğinde bunun oluşturacağı psikolojik ve sosyal kırılmaları da hesaba katmak lazım.” dedi.
“Hiç kimse hak ettiğinden fazla bir gün bile cezaevinde kalmamalıdır.”
Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi ile ilgili meseleye ilkesel yaklaştıklarını ifade eden Yapıcıoğlu, “Mahkemenin, önüne gelen dosyada karşısındaki kişinin sosyal konumuna göre ya da ekonomik durumuna göre ya da başka bir statüsüne göre cezalandırma veya cezalandırmama gibi bir pozisyona asla gidilmemesi lazım. Anayasa Mahkemesi bir karar veriyorsa vermiş olduğu karar hem idari makamları hem de yargı makamlarını bağlar. Eğer siz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olmuşsanız ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini de kabul etmişseniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vermiş olduğu bir ihlal kararı varsa o ihlal kararının da gereğini yerine getirmeniz gerekiyor. Uzun süreli tutukluluk bir insan hakkı ihlalidir. Şimdi bütün bu ilkeleri ortaya koyduktan sonra herkes şundan emin olsun ki bunun kimlerle ilgili olduğu konusunda benim için zerre fark yoktur. Ama Türkiye'de maalesef mesele tartışılırken gariban birisi, sıradan bir vatandaşla meşhur birisi arasında çok ciddi bir fark var. Türkiye'de 400.000 insan cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunuyor ama kamuoyu 4 kişiyi tartışıyor. Hiç kimseye ne ayrımcılık ne de ayrıcalık olmamalı. Hiç kimse hak ettiğinden fazla bir gün bile cezaevinde kalmamalıdır. Ben ne karşı olduğumu ne de hemen tahliye edilmesi gerektiği konusunda bir cümle kurmadım.” değerlendirmesinde bulundu.
“İlkeli duruşumuzu muhafaza ediyoruz”
Daha önce AHİM’in verdiği benzer kararlarının ardından cezaevinden çıkan kişilere sosyal linç uygulandığını da hatırlatan Yapıcıoğlu, “Daha önce farklı siyasi düşüncede olan ve benzer durumda olup tahliye edilenler oldu. Bugün koro halinde tahliye edilmeleri gerekir diyenlerin yine koro halinde ‘falanlar serbest bırakıldı, katiller sokakta dolaşıyor’ diye tantana yaptıklarına da şahit olduk. Biz buna rağmen kim ne yapmış olursa olsun ilkeli duruşumuzu muhafaza ediyoruz.” şeklinde konuştu.
“Neden Şam oradaki Kürt'ün de başkenti olmasın?”
Suriye’deki gelişmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Suriye'deki Kürtlerin şimdiye kadar kimliği bile yoktu. Esad döneminde onların önemli bir kısmı ‘ecnebi’ kabul ediliyordu. Bir nüfus cüzdanları, bir kimlik kartları bile yoktu. Şu anda vatandaş olmaları bile bir statüdür. Suriye'deki insanlar kendileriyle ilgili kararları kendileri verir. Biz onların adına karar verme hakkını kendimizde görmüyoruz. Fakat şunu söylüyoruz; mesela niçin Suriye Arap Cumhuriyeti deniyor? Suriye'de yaşayanlar sadece Araplar değil ki. Orada Kürtler var, Türkmenler var. Farklı farklı etnik kökenlere farklı inançlara mensup insanlar var. Niçin Suriye Arap Cumhuriyeti? Neden Şam oradaki Kürt'ün de başkenti olmasın? Niçin oradaki Kürt, yönetimden bir pay almasın? Ama ‘Kürt orada bir statü sahibi olursa ya da bir hak sahibi olursa bizim de buradaki Kürtlerle başımız belaya girer’ düşüncesi yanlış bir düşüncedir. Irak'taki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Suriye'deki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Biz onların da hakkını, hukukunun savunucusuyuz. Samimi bir şekilde bunu söyleyip bunu sahada da pratik olarak gösterirse bu Türk için de Kürt için de Arap için de iyi olur.” dedi.
“Aile yıkılırsa yerine ikame edilebilecek herhangi bir başka bir kurum yoktur”
Ailenin korunmasına dair açıklamalarını hatırlatan Yapıcıoğlu, “Aile hiç kimsenin gündeminde değilken bile her etkinliğimizde mutlaka bizim başlıklarımızdan birisi ailedir, aileye yapılan saldırılardır. Boşanmaların büyük bir sorun olduğu ve buna mutlaka bir çözüm bulunması gerektiği yönünde sık sık açıklamalar yapmışızdır. Mutlaka gençlerin evliliğinin önünü açmak, onlara destek olmak şeklinde açıklamalarımız olmuştur. Buna ilişkin müstakil kanun tekliflerimiz oldu. Aile yıkılırsa --Allah muhafaza eylesin- onun yerine ikame edilebilecek herhangi bir başka bir kurum yoktur. Şu anda Türkiye'de aile çatırdıyor. Biz bunu yıllardır söylüyoruz ama hükümet yeni fark etti, aile yılı ilan etti. Bunda HÜDA PAR’ın payı yok mudur sizce?” ifadelerini kullandı.
“Niçin sizin dedelerinizden bahsederken benim dedelerim hiç yokmuş gibi farz ediliyor?”
Anayasadaki vatandaşlık tanımına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Mesela eğer Kürtler de Türk ise başka bir ülkeden gelen bir Kürt, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmek istiyorsa aynı kolaylık ona da sağlanıyor mu? Ya da madem hepimiz Türk’üz değil mi? Bir de bizim tarih kitaplarımız var. Mesela Türk kardeşleriyle birlikte yazmış oldukları tarihlerde bile Kürtlerle ilgili tarih kitaplarında neden bir şey yazılmıyor? Neden daha önce yazılan tarih kitaplarından Kürt kelimesi ayıklanıp çıkarılıyor. Öyle yani hepimiz Türk’tük? Niçin mesela sizin dedelerinizden bahsederken benim dedelerim hiç yokmuş gibi farz ediliyor? Hani hepimiz Türk’üz değil mi? Eğer ortak bir isim bulunacaksa bu, buradaki etnik kimliklerden herhangi birisinin ismi olmak zorunda değil. Diyoruz ki anayasanın dibacesini kısa tutalım. Burada yaşayan bütün insanların birlikte bu sözleşmeyi kabul ettiğini, bu anayasayı kabul ettiğini yazalım, temel haklardan sonra şöyle bir madde koyalım: ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes anayasayla güvence altına alınan haklardan eşit derecede yararlanır. Bunu temin etmek devletin varlık ve meşruiyet nedenidir.’ diye böyle güçlü bir madde yazalım. Vatandaşın hakkının, hukukunun ne olduğunu, sorumluluğun ne olduğunu orada tarif edelim. İlla vatandaşı tarif etmeye gerek yok.” ifadelerini kullandı.
“Bunlar fıkra gibi geliyor ama anayasada var olan şeyler”
Birden fazla resmi dili olan ülkelerin varlığından söz eden Yapıcıoğlu, “Dilin sokakta, eğitimde, sanatta, basında, siyasette kullanılabilmesinin önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır. Siz Kürtçe yayın yapabilirsiniz. Siz Kürtçe konuşabilirsiniz. Siz siyasi propagandanızı Kürtçe yapabilirsiniz. Ama mesela siz kendi anadilinizde eğitim almak istediğinizde bunun önünde bir engel var. Anayasada ‘Türkçeden başka hiçbir dil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ana dilleri olarak öğretilemez” diyor. Diyor ki ‘Kürt vatandaş, sen benim ana dilim Kürtçedir diyemezsin ama Kürtçe öğrenmek istiyorum diyorsan yaşayan diller olarak sana öğretirim’ Yani bir Kürt, Kürtçeyi yabancı bir dil olarak öğrenebilir, yaşayan dil olarak öğrenebilir. Bunlar fıkra gibi geliyor ama anayasada var olan şeyler bunlar. Dil hakkı, temel insan haklarından bir haktır. Siz herhangi bir kamu kurumuna gittiğinizde siz kendi dilinizde hizmet almak istediğinizde çoğunlukla alamazsınız.” şeklinde konuştu.
“Mahkeme dosyadaki delillere bakarak karar verecektir”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ekrem İmamoğlu hakkında yazılan iddianamenin titiz bir şekilde hazırlandığını belirten Yapıcıoğlu, “Bugüne kadar CHP hep kamuoyuna oynadı. Türkiye'de jüri sistemi yok. Türkiye'deki mevcut kanunlara göre bu suçun işlendiğine dair yeterince delil dosyada varsa halkın %90'ı ‘Bu suçlamalar tamamen siyasi amaçla yapılmıştır. Hiç temeli de yoktur, delilsizdir’ dese bile mahkeme cezayı verir. Eğer hukuken bunlara ceza verilmemesi gerektiği yönde bir kanaat hâsıl olursa toplumun %99'u ‘bunlar suçludur, bunlar cezalandırmalıdır dese’ de mahkeme ceza vermemelidir. Yani mahkeme dosyadaki delillere bakarak karar verecektir.” dedi.




