• DOLAR 32.184
  • EURO 34.976
  • ALTIN 2508.627
  • ...
Asrın felaketinin birinci yılı: Bisküvisi hala dolapta duruyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

6 Şubat depremlerinin  arkasında bıraktığı yıkım ve yaşattığı acılar hâlâ tazeliğini korumaya devam ederken, tüm Türkiye'yi yasa boğan felaket, ardında hafızalara acı bir şekilde kazınan yüzlerce kare ve hikâye bıraktı.

Antakyalı Şerif Ölmez'in hikâyesi de onlardan yalnızca biri. Elinde bisküviyle Hatay'daki evinin enkazının başında, "Dünden beri yiyemiyorum, çocuklarıma verecektim" diyerek ağladığı görüntüler, izleyen herkesin yüreğini dağlamıştı. Çocukları için sakladığı bisküviyle milyonları ağlatan Şerif Ölmez (61), bu görüntülerden tam 2 ay sonra akciğer kanserine yakalandı.

Ölmez, 48 yaşındaki eşi Halime, 16 yaşındaki kızı Cansu, 14 yaşındaki oğlu Savaş ve 3 yaşındaki oğlu Oktay'ı defnettikten sonra 9 ay boyunca yaşam mücadelesini sürdürse de geçtiğimiz yıl 19 Aralık'ta hayata veda etti. Birçok kişinin yüreğine dokunan Şerif Ölmez'in deprem anından son nefesine kadar yaşadıklarını, kardeşi Ahmet Ölmez ve kızı Hülya Karataş Milliyet'e anlattı:

"Merhum Şerif Ölmez ağabeyimdi. 4 erkek, 2 kız olmak üzere 6 kardeşiz. Şerif gitti, geride biz kaldık. Depremde Antakya'da kalıyorduk. Şerif ağabeyim deprem gününde çalıştığı için kurtuldu. Maalesef eşi ve 3 çocuğu enkazın altında kaldı. Ayrı mahallede oturuyorduk. Bizim binamız orta hasar aldı, yıkım olmadı. Yağmurluydu, çok soğuktu, çaresizdik.

Biz çıktığımızda normal bir deprem oldu sandık ancak gün aydınlandığı zaman felaketin farkına vardık. Telefonlar, her şey koptu. O gün birbirimize ulaşamadık. Akasya Mahallesi'nde çok yıkım olmadı ancak abimin oturduğu mahalle maalesef yerle bir oldu" diyerek yaşadığı felaketi anlatan Ahmet Ölmez, abisinin yanına gittiğinde gördüğü tabloyu şöyle aktardı:

"Yanına geldiğimizde perişan bir haldeydi. Enkazın önünde oturmuş ağlıyordu. Bisküvi tuttuğu röportajı yayınlandığında yanında değildik, ulaşamadık. Abimi ilk gördüğüm anda sarılıp ağlamaya başladık, çaresizdik. Enkazı kaldırmaya çalıştık ancak ne kadar göçtüğünü bilemiyorduk. Hiçbir şey elimizden gelmiyordu, kepçeler yetişemiyordu. Sözün bittiği yerdeydik. İlk 3 gün enkazları çıkarana kadar enkazın başında bekledik. Enkaz kaldırma ekipleri geldiğinde onların başında durduk. İlk önce yengem ile 3 yaşındaki yeğenim Oktay çıktı. Onları toprağa verdikten 2 gün sonra Cansu ve Savaş'ı da çıkarabildik."

Milliyet'ten Fazilet Şenol'un haberine göre; Bütün bu felaketler yaşanırken Şerif Ölmez'in kızı Hülya Karataş, Kıbrıs'taydı. Deprem haberini görümcesinin aramasıyla öğrendi. Telefonuna sarılıp babasını aradığında, baba Şerif Ölmez feryat figan ağlıyordu. Hülya Karataş deprem bölgesine depremin 4. günü yetişebildi. Gittiğinde babası tek bir lokma bile yiyememişti. Babasını ilk gördüğü anları şöyle anlattı:

"Ben babamı gördüğümde köydeydi, amcamlardaydı. Hâlâ depremdeki kıyafetleriyle üstü başı çamur halde duruyordu. Köye sabah 05.00'te yetiştim. Uyuyordu, sesimi duyunca kalktı. İnanın bize öyle bir sarıldı ki sadece nefes alıp veriyordu, hiç konuşamadı. 1 saat boyunca eşimle benim elimi aldı, göğsüne koydu. Bir saat sadece nefesini dinledim. Kız kardeşimi gösterdik, enkazdan akşam çıkarabilmiştik. Ertesi gün sabah defnedeceğimizde görmek istedi. 16 yaşındaydı Cansu'muz. Yüzünü görünce kaldıramadı. Oradaki feryadını unutamadım. Sadece 14 yaşındaki erkek kardeşim Savaş'ı gösteremedik, çok darbe almıştı. Asla yemek de yemiyordu. Ben zorlayarak yediriyordum. Ben gelmeden önce kayınlarım, 'Elinde bisküvi hiçbir şey konuşmuyor, yemiyor, içmiyor' demişti. Çok büyük acıydı."

Bu haberler de ilginizi çekebilir